Trompet, bir ağızlık ve kendi üstüne kıvrılmış silindir bir borudan ve üç tuştan (piston) oluşan nefesli çalgıdır.

Tarihi çok eski bir bakır ailesi enstrümandır.

M.Ö. 1480’lerde bile Mısır’da kullanıldığı belgelenmiştir.

Çalması en zor üflemeli enstrümanlar arasında ilk sıralardadır. Büyük emek ve ilgi ister.

Senfoni ve caz orkestralarının olmazsa olmazıdır trompet…

***

Louis Armstrong ve Miles Davis, dünyanın en ünlü caz ve trompet sanatçılarıdır.

Louis Armstrong’un yeri bir başkadır. O; bir efsanedir. Yoksulluk çekmiştir, düştüğü islahevinde trompet çalmayı öğrenmiştir.

Kendisini geliştirip dünya çapında yıldız olmuştur.

“Caz Sanatına Yön veren Dahi" olarak tarif edilir Armstrong.

Trompetiyle, boğuk sesiyle, “Hello Dolyy”, “On the Sunny Side of the Street”, “Nobody Knows the Trouble”, I’ve Seen, “Bach O’town Blues” gibi yapıtlarıyla o “Cazın kralı” olarak adını tarihe yazılmıştır.

Hayatı sinemaya aktarılan, BBC anketinde tüm zamanların en iyi cazcısı seçilen, albümleri rekor satan Miles Davis de daha 6 yaşında babasının hediyesi trompetle müziğe adım atmıştı.

***

İçinde trompet geçen bir öyküyle devam edelim yazıya…

Uğur Sayınbatur, 28 yıldır trompet çalan müzisyen.

“İzmir Festival Orkestrası Kurucu Şefi, Genel Müzik Direktörü

İzmir Büyükşehir Belediyesi Çok Sesli Çocuk Korosu Şefi, Genel Müzik Direktörü

İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Senfoni Orkestrası "Mahalle Orkestrası" Şefi, Genel Müzik Direktörü,

Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü Trompet Öğretim Görevlisi,

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Kültür Modern Müzik Okulu Kurucu Müdür

Kültür Modern Brass Ensemble 1. Trompetçisi ve Genel Müzik Direktörü” unvanlarına sahip.

Bir trompet sevdalısı Sayınbatur.

Alsancak’ın en işlek caddelerinden Kıbrıs Şehitleri’nde yürürken trompet çalan bir çocuk görür.

İlgiyle dinlediği çocuğun eğitim aldığını hemen anlamıştır deneyimiyle.

Şarkıyı bitirdiğinde yanına gider kutusuna para bırakır ve birkaç soru sorar.

***

Çocuk 11 yaşındadır ve ismi de Zeki’dir. Daha 5 yaşındayken yeteneği farkedilip Adana’da konservatuvarın nefesliler bölümüne alınmış, ancak Roman olan ailesinin maddi sıkıntıları nedeniyle devam edememiştir eğitimine.

Pandemi sürecinde de müzisyen baba iş bulamayınca sokak müziği yapıp para kazanabilmek amacıyla İzmir’e gelmişlerdir.

Öyküden etkilenen Uğur Hoca, Zeki’ye sahip çıkar.

“Bundan böyle senin sanat koruyucunum ben” der.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Mahalle Orkestrası’na katılmasını sağlar.

Babaya da iş imkanları bulnur çevresi aracılığıyla.

Zeki, en büyük hayalini paylaşır Uğur Hoca’yla;

“Anne ve kardeşini Malatya’dan İzmir’e getirmek, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda eğitime devam etmek!”

***

Dededen, babadan müzikle içiçe Zeki elinden tutulursa, eğitimini de tamamlarsa neden bir Louis Armstrong, Miles Davis gibi Dünya Starı olmasın!

Ziya Osman Saba’nın “İyilik” şiirindendir şu dizeler;

“Bir yol başlıyor gibi, ümitli, rahat

Tanrım! Bu sabah içim senin eserin

İyilik, teselliler, merhamet, şefkat.

İçimde bir sabahın, o kadar serin…

Bugünlerde hepimizin iyiliklerin şemsiyesi altında iyi hisler beslemeye çoğaltmaya umudu yükseltmeye ihtiyacı var.

Bu umuda Zeki için “şefkatle, merhametle” ilk dokunan da Uğur Hoca olmuş, ne mutlu ona!..