''...Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine,

Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.

Biz yurdun öz sahibi,efendisi, köylüyüz....''

''Ziraat Marşı'nın bu dizeleriyle sesleniyorlardı her gün irfan yuvası okullarından...

Yemekhaneye giderken Onucu Yıl Marşı'ı söylüyorlar, cumhuriyete, Atatürk devrimlerine bağlı birer fidan olarak yetişiyorlardı.

Avrupa'da faşizmin ortalığı kasıp kavurduğu yıllardı. Hitler kıtayı kana boğarken, trenler insanları toplama kamplarına taşıyordu.

Türkiye'de ise trenler yoksul köy çocuklarını eğitim ve öğretimle, kitapla, sanatla, müzikle buluşturmak için irfan yuvalarına taşımaktaydı.

17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri açılmadan dört yıl önce, büyük Önder Atatürk, dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve Milli Eğitim Genel Müdürü İsmal Hakkı Tonguç'a şöyle diyordu:

''Biz cumhuriyeti köylere götüremedik. 40 bin köyün 35 bini okulsuz ve öğretmensiz. Bir çözüm bulalım.''

Çözüm bulundu. Tonguç'un çalışmaları ve Milli Eğitim Bakalığı'n atanan Hasan Ali Yücel'in destekleriyle 1940 Nisan'ında Köy Enstitüleri kuruluyordu.

Amaç, ezberciliği reddeden, özgür, aktif vatan evlatları yetiştirmekti. Beş yıllık eğitim sonunda okullarından birer ok gibi fırlayan, ülkenin dört bir yanına dağılan bir eğitim ordusu oluşturulmuştu. Karma eğitim verilen okullarda, yanında bir kız öğreci getirenler sınavsız kabul ediliyorlardı.

Tarifi olanaksız bir eğitim hamlesiydi. Ne dersler vardı, neler....

Her okulda okutulan kültür derslerinin yanı sıra kooperatifçilik, ulusal oyunlar, çocuk bakımı, öğretmenlik, tiyatro dersleri vardı.

Teknik derslerde demircilik, nalbatlık, dülgerlik, marangozluk, el sanatları, makine ve motor kullanma eğitimi veriliyordu.

Tarım derslerinde ise tarla ve bahçe ziraati, sanayi bitkileri ziraati, zooteki, kümes hayvancılığı, arıcılık, ipek böcekçiliği ve balıkçılık dersleri görülüyordu.

Hasan Ali Yücel döneminde tercüme edilen 490 edebi klasik eserin en fazla okunduğu yerler Köy Estitüleriydi. Kitap okuma saatlerinde eserler tartışılıyor, görüşler alınıyordu. Her öğrecinin bir enstrüman çalma zorunluluğu vardı. Halk oyunları dersleri büyük ilgi görüyordu.

Cilavuz Köy Enstitüsü'nde sabahları keman ve bir öğrencinin sesiyle uyanılıyordu. Hasanoğlan'da öğrencilerin inşa ettiği açıkhava tiyatrosunda dönemin en ünlü eserleri sahneleriyordu. Carl Ebert, Ulvi Uras, Cüneyt Gökçer tiyatro dersleri veriyordu. Müzik dersi verenler arasında ise Aşık Veysel, Ruhi Su gibi müthiş isimler vardı.

Bin 600-bin 700 kadarı kız öğrenci olmak üzere 17 bin 300 öğretmen, 8 bin 500 eğitmen, bin 400 sağlıkçı yetişti bu güzide okullarda...

Kimler yoktu ki aralarında; Talip Apaydın'dan Fakir Baykurt'a, Ümit Kaftancıoğlu'ndan Mahmut Makal'a, Mehmet Başaran'dan Pakize Türkoğlu'na, AhmetTelli'den Kemal Burkay'a, Adnan Binyazar'a...

Her güzel şey gibi sona erecekti...

1947'de yirmi birinci Köy Enstitüsü kurulduktan bir süre sonra CHP'nin ilerici yapısı da değişmeye başlamıştı. Tutucu, muhafazakar, ırkçı bir grup yönetime sızıyordu. Dünya Savaşı sonrası Sovyet tehditleri, NATO'ya girme süreci, enstitülerin aydınlanma hareketini bir tehdit olarak görmeye başlamıştı.

Yücel ve Tonguç'un grevden alınmasından sonra, öğrencilerin yönetime katılması kaldırıldı. Kitap okuma saatlerinin iptalinden sonra da karma eğitime son verildi.

Nihayet 1954 Demokrat Parti döneminde tamamen kapatılarak, ilk öğretmen okullarına dönüştürüldü.

Büyük Önder Atatürk'ün isteği 14 yıl için de olsa yerine getirilmiş, Cumhuriyet köylere götürülmüştü. Nereden bilebilirdiniz ki 70 yıl sonra gelen iktidarlar cumhuriyeti ülkeden sürmeye çalışacaklar...