Bütün dinlerde bahsedilen “kıyamet” dünyanın sona erip, ölülerin dirilerek yeniden ayağa kalkacağı zamandır.

Dinlerin kıyametini bir yana bırakırsak, aslında dünyanın sonu anlamına gelen kıyametin gerçek alameti doğanın çığlığında ve insanların sonsuz açlığında saklı…

Dünyanın kaynakları bir bir tükeniyor.

Buzlar eriyor, orman varlığı azalıyor, iklimler değişiyor...

Okyanuslar, denizler plastik kaynıyor.

Dünyanın bir bölümündeki insanlar suya ve yiyeceğe erişemiyor. Dünyanın geri kalanı ise suyu ve yiyeceği çılgınlar gibi tüketiyor. Çöpe giden yiyeceğin, boşa akan suyun haddi hesabı yok.

Ortadoğu’da savaş bir türlü bitmiyor, bitemiyor…

Hayvan türleri yok oluyor.

Yıllardır kimyasallarla zehirlediğimiz topraklarımız, genetiği ile oynadığımız tarım ürünlerimiz artık bize küs. Yediklerimiz, içtiklerimiz şifa değil, zarar veriyor.

***

Bu hafta çevre ve hayvanlarla ilgili okuduğum birkaç haber var ki, derinden etkilendim.

- Avustralya'da gökyüzünden çığlık atan, gözleri ve gagaları kanayan yaklaşık 60 kuş yağdı geçtiğimiz günlerde. Zavallı hayvanlar büyük ihtimalle insanlar tarafından zehirlenmiş. Tarım ürünlerine zarar vermesinler de ‘gebersinler’ diye düşünülmüş herhalde. Öyle ya, dünyanın kaynakları sadece ve sadece insan için var. Hayvanların ne haddine yaşamak? Yaşayacaklarsa bile tek amaçları insan yemeği olmaları…

Dünyanın bir ucunda, birkaç kuşun başına gelen olay belki de sizi çok etkilememiştir.

Peki, şu habere ne dersiniz?

- Türkiye'de son 50 yılda 36 göl kurumuş. Diğer göller de risk altında. Özellikle Türkiye'nin güneyinde ve orta kesimlerinde yer alan Burdur, Isparta, Antalya, Afyonkarahisar ve Konya'nın güneyindeki Göller Bölgesi’nin de kuruma riskiyle karşı karşıya olduğu bildirilmiş.

Nedeni tabii ki de insan kaynaklı ortaya çıkan çevre kirliliği, küresel ısınma ve aşırı tüketim.

Yarın öbür gün çocuklarımız, torunlarımız su bulamadığında, hesabını kim verecek?

Bir başka haber de Türkiye’nin batısı ile güneyini kucaklayan Akdeniz’le ilgili.

- Greenpeace Akdeniz’in, tek kullanımlık plastik ürünlerin AB’den sonra Türkiye’de de yasaklanması için yürüttüğü kampanyaya, 187 bini aşkın kişi imza atarak destek vermiş.

Umarım imzalar karşılığını bulur.

Poşetlerle başlatılan seferberliği, daha geniş bir alana yaymak gerek. Bunu hemen bugün yapmazsak, yarın çok geç olacak.

Greenpeace’in ‘Plastik Dolu Akdeniz’ raporuna göre, Akdeniz havzasında 4 metrekareye 1 plastik atık düşüyor. Her sene yaklaşık 12 milyon ton plastik denizlere karışıyor. Deniz kuşlarının yüzde 90’ının, deniz kaplumbağalarının üçte birinin, balina ve yunusların ise yarısından fazlasının midesinde plastik var. Dahası bu plastikler zamanla mikro parçalara bölünerek diğer deniz canlılarının da besin zincirine karışıyor. Deniz mahsulleri aracılığıyla da tabaklarımıza geliyor. Sadece deniz canlıları değil biz de plastik yiyoruz. Yani anlayacağınız; denize attığımız plastik, dönüp dolaşıp yine bize geri dönüyor.

***

Birileri hala kıyamet ne zaman çıkacak, diye sora dursun; dünya aslında kıyameti bir süredir yaşıyor. Gün; bilinçleri uyandırma, ayağa kaldırma vaktidir. Bencilliğimizle, açgözlülüğümüzle ve doyumsuzluğumuzla bozduğumuz dünyadan özür dileme zamanı geldi de geçiyor.