Altınordu’nun bu sezonki ilk iç saha müsabakasını seyretmek için Bornova Aziz Kocaoğlu Stadı'na gitmiştim ve büyük bir heyecanla tribündeki yerimi almıştım.

Şeytanlar'ın rakibi İstanbul ekiplerinden Tuzlaspor’du ve iyi olmayan bir futbol sonunda da rakibine 1-3’lük skorla boyun eğmişti Altınordu.

O gün cılız olan yalnızca Altınordulu futbolcular ve onların, Bornova’nın çimlerindeki hareketleri miydi?

Elbet ki hayır; tribünlerdeki boşluklar da, insanın canını oldukça sıkan ve daha maç başlamadan gözümüze çarpan, belki de stattaki en büyük eksiklikti diyebilirim.

****

Maçta daha oturalı birkaç dakika olmamıştı ki, önümüzden Nehir Çetintaş hocam ve oğlu Zafer'le geçmişti.

Şöyle bir göz göze gelmiştik ve zaten boş olan tribünde, az önce belirttiğim, futbol sevgisi ortak paydasından olacak ki, namı diğer "Kasap Nehir" de, hemen arkamıza oturmuştu.

Salgın tedbirleri kapsamında birer boşluk bırakarak aslında oturuyorduk ancak, önce fotoğraf çekilirken biraz sıkıştık, sonra da maçın heyecanıyla karıştık gittik…

Uzun seneler Altınordu ve Eskişehirspor formasını terletmiş Nehir Çetintaş’ın, o gün maçı nasıl büyük bir heyecan ve dikkatle izlediğini anlatamam!

Kendisi de bir defans oyuncusu olması sebebiyle olacak ki; özellikle savunma oyuncularının müdahalelerindeki yetersizliklerini veya yanlışlarını, kendine has konuşma tarzıyla öyle içten, öyle yürekten dile getiriyordu ki…

Hemen her pozisyondan sonra kafam geride, Nehir Hoca’ya kulak veriyordum ve yorumlarını dinliyordum, ardından ben de pozisyona dair bir yorumda bulunuyordum.

Altınordu’nun golünden sonraki sevincimiz de görülmeye değerdi doğrusu…

Nasıl çaktık ellerimizi görmeliydiniz o gün.

****

Tribündeki seyreklikten tutun da, sadece bu haftalık olmasını yürekten dilediğimiz takımın kötü oyunu Nehir Hoca'yı derinden üzmüştü ki, yürümesinden tutun da, kurduğu cümlelerdeki kelimelerin yorgunluğuna kadar, her şey ortadaydı. O eski günlerini, mükemmel maçlar çıkardığı gençliğini, kendisine "Kasap" lakabının yakıştırıldığı günlerini arıyordu, besbelli…

Yıllar önce Türkiye Futbol Antrenörleri (Tüfad) İzmir Şubesindeki bir sohbetimizde anlatmıştı;

Altınordu’da futbol oynadığı yıllar.Tabii, Nehir Çetintaş sağlam bir sağ bek. Sağlamlık yetmez, topu da, adamı da geçirmeyen cinsten. Rakip santraforlar ve hakemler ile ilgili o kadar anısı var ki bu sertlikle alakalı. Galatasaray’ın o dönemki golcülerinden Uğur Köken’i “Nehir geliyor” şeklinde korkuttuklarını anlatmıştı katıla katıla gülerek.

Bir keresinde de, kendisinin sert oyununu bilen bir hakem, maçın başında yaklaşıp “sertlik yok, düzgün oyna, yoksa atarım” şeklinde uyarıda bulunmuş.

Ancak "Kasap Nehir" bu, huylu huyundan, oyuncu da karakterinden vazgeçer mi? Maçın içerisindeki bir hareketi sonucu rakibini yerde bırakmış ve maçın başında uyarıda bulunan hakem yaklaşıp “sana oyna dedim, öldür demedim” demiş.

****

Bir de, sakatlık sonrasındaki tedavi hadiseleri var ki; o yıllarda, bugünkü gibi spor hekimliği, hastaneler, MR cihazları ve diğer tüm imkânlar yok tabii ya da günümüzle kıyaslanamayacak kadar kısıtlı. İstanbul’da, tünelin içerisinde Yorgo adında bir masör varmış. Ve özellikle sporcu yaralanmalarında futbolcuların ilk adresi…

Yorgo, Kasap Nehir’i hiç görmeden öyle bir tanır olmuş ki, sakatlanarak gelen futbolcunun ayağındaki ya da bacağındaki izden, hem de “bu Kasap Nehir’in işi” diyebilecek kadar

Elbet ki, sonradan tanışmışlar ve bir keresinde numaradan sakatlanmış gibi Yorgo’ya kendisi gitmiş, içeride arkadaşları Metin Oktay ve Ayfer Elmastaşoğlu da var. Yorgo Nehir’i görünce, Metin Oktay’ı masaj sedyesinden hemen kaldırmış “velinimetim geldi” diyerek.

****

Nehir Çetintaş'ın ölüm haberini alınca aklıma, onu son gördüğüm Altınordu-Tuzlaspor maçı ve Hemingway'in şu sözü geldi usuma;

"Ne zaman bir insan ölse benim de bir parçam ölür, çünkü insanlığın bir parçasıyım ben."

Değerlerimizden geriye kalanlardandır "Kasap Nehir".

Onu çok özleyeceğiz.