KKTC’nin tanınması, Türkiye’yi Yunanistan, Ege Adaları, Karadeniz’de Amerika

tarafından kurulan üs ve silahlandırmayla abluka altına alınma girişimleri, Türkiye’nin dış

politikada yeni açılımlar oluşturmasına yol açacağa benziyor.

Dedeağaç’a kurulan üssün yanı sıra orta ölçekli savaş gemilerini barındıracak liman inşaatı girişimi, Girit’teki uçak gemisinin yanı sıra buradaki genişletme çalışmaları, son olarak adalara silah sevkiyatının başlatılması, Kuzey Irak ve Suriye’de bir Kürdistan devleti kurabilmek için Türkiyeye karşı terör örgütlerine silah ve siyasi açıdan destek vermesi, Kafkaslar’da Azerbaycan- Ermenistan çatışmasının sürmesini öngören bir tavır içine giren Amerika’nın, Brzezinski’nin Ulusal Savunma Danışmanı olarak 2040 yılını hedefleyen politikasını sürdürdüğü görülüyor. Buna göre Amerika, Orta Doğu’da “EL’’i olarak gördüğü İsrail’i yalnız bırakmamak, bölgede ve Orta Asya’daki su ve enerji kaynaklarını kontrol edebilmek adına bir İsrail-Kürdistan-Ermenistan projesini gerçekleştirebilmek için önündeki en büyük engelin Türkiye olduğu görüşü ile yeni bir politik çizgi oluşturmaya çalışıyor.

Tüm bu gelişmelere karşı, Türkiye’nin yeni bir politika oluşturması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bölgede ve Akdeniz’de güç ve politik dengeyi sağlamak için seçenekler sınırlı. Bunlardan birisi hem KKTC’nin tanınmasını sağlamak hem de bölge ve Akdeniz’de dengeyi uluslararası düzeyde etkilemek amacıyla Güvenlik Konseyi üyesi Çin’in Karpas’ta bir üs kurmasının yolunu açmaktır. Afrika’nın ekonomik ve sosyal hayatında büyük etkinliği olan Çin’in konumunu daha da güçlendirecek bir “Tramplen” olayını kolayca reddetmeyecektir. Lozan Antlaşması’nı imzalamayan tek taraf ülke olan, yaptığı girişimlerle hala bir SEVR rüyasında olduğu görülen Amerika’yı frenleyecek en önemli gelişme bu olacaktır. Üzerinde mutlaka düşünülmelidir.