Rıfat Ilgaz'ın ünlü romanlarından biridir Karartma Geceleri... İkinci Dünya Savaşı'nın, Hitler Faşizminin dünyayı kasıp kavurduğu yılların ülkemize yansımasının bir fotoğrafıdır roman.
Bir edebiyat öğretmeninin yazdığı şiir kitabı dolayısıyla aranmasının, izlenmesinin ve gördüğü işkencelerin yalın bir biçimde anlatılmasıdır.
Ülkede temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmış, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı geceleri bütün yurtta karartma uygulanmaktadır. Olağanüstü koşullar ve tek partinin baskıcı yönetimi yaşamın her alanında kendini göstermektedir.
Elbette aydınlar,düşünürler,ş airler bu baskıdan paylarını almakta, izlenmekte, sorgusuz gözaltılar, işkenceler siyasi polisin sıradan görevleri haline gelmektedir.
Aslında Rıfat Ilgaz'ın roman kahramanı bir yerde, yazarın kendi yaşamından kesitleri yansıtmaktadır. Ilgaz romanda yönetimin geceleri, karartmaları uzatmak için ellerinden geleni yaptıklarını yazmaktadır...
Bunlar İkinci Dünya Savaşı'nın, yoklukların, kıtlıkların, savaşa girme endişelerinin yaşandığı, casusların cirit attığı bir ülkenin genel görüntüleridir...
Peki günümüzde neler oluyor?
Karartma gecelerinin modası geçti, şimdi karartma günleri mi yaşıyoruz?
Önce medyadan söz edelim.
Halk TV ve Tele-1 televizyonlarının sudan bahanelerle karartılmasının açıklaması var mı? Gerçek sebep Diyanet'in ve Abdülhamit'in eleştirilmesi mi yoksa iktidara eleştirileri önlemek ,aleyhteki yayınları yok etmek amacıyla RTÜK başkanının iktidara yaranma isteği mi?
Basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 157.ciliğe düşerken ekran karartan başka bir ülke gösterebilir misiniz?
Ekranları karartıyorlar, yolsuzlukları ortaya çıkaran dürüst namuslu gazetecilerin yaşamlarını karartıyorlar, düzmece davalarla yandaş olmayan gazeteleri yıldırmaya çalışıyorlar. Devlet Kurumu Basın İlan Kurumu'nu bir sopa olarak kullanıyorlar.
Gözlerini sosyal medyaya diktiler. Yıllardır trollerinin yaptıkları, paylaştıkları iğrençlikleri, alçaklıkları görmezden gelip, kendilerine yönelik ahlaksız bir paylaşımı bahane ederek sosyal medyayı karartmaya çalışıyorlar. Baroları bölerek, parçalayarak hukuku karartmaya çaba harcıyorlar. HSK'nın yapısını değiştirerek adaleti karartmayı amaçlıyorlar. Emeklinin, işçinin, memurun, esnafın, üreticinin hayat pahalılığı altında ezilerek yaşamlarını kararttılar.
Toplumun büyük bir bölümü evine bir lokma ekmek götürememenin endişesini taşıyor. Gençlerin umutlarını kararttılar. Okuyan, okuyamayan milyonlarca genç yarının umutsuzluğunu şimdiden yaşıyor.
Bu kadar karartmalara karşılık yaşamlarını aydınlananlar yok mu? Elbette var; Devletten ballı ihaleler alan beşi bir yerde müteahhitler, yandaş işadamları, partiye yakın iş bitirenler, yandaş-yalaka gazeteci müsveddeleri, yağlı-ballı yönetim kurulu üyeliklerine kurulan, beş yerden maaş alan kifayetsizler... Hepsi pırıl-pırıl aydınlık günler yaşıyorlar.
Ancak unutulmamalıdır ki gecenin en karanlık anları, gün doğumuna en yakın zamanlardır....