“Sönen her mumun ardından onlarcasını yakın.

Mumlar değil, karanlık isteyenlerin nefesleri tükenecektir!”

Anekdot, deneyimli meslektaşım Halil Hüner’den: Demokrat İzmir Gazetesi'nde çalışıyorum. Yıl 1978... Haber müdürüm İskender Dinsel, gündem toplantısında Kültür Bakanı’nın kente geleceğini söyleyip takip görevini de bana verdiğinde paniklemiştim. Gençtim, siyaset muhabirliğinde hiç tecrübem yoktu. İzmir Valiliği ziyaretiyle bakanı izlemeye başladım. Akşama kadar süren inceleme gezisinin sonuna doğru Bakan Bey’in yanına yanaşıp “Efendim, ben Demokrat İzmir Gazetesi muhabiriyim. Sizinle özel bir röportaj yapmak istiyorum uygunsanız” dedim. “Üzgünüm ama programım yoğun. Uçağa yetişmeliyim.

Sizi Ankara’ya davet etsem, orada görüşsek olur mu?” yanıtını verdi içtenlikle. Talimatıyla koruması hemen ismimi ve gazetenin telefon numaralarını aldı. İki gün sonra masamdaki telefon çaldı. Karşımdaki kişi Kültür Bakanlığı Özel Kalemi’nden aradığını, Ankara’ya beklediklerini, trende yer ayırttıklarını nazik bir dille ifade etti. Uzatmayayım. Büyük bir heyecanla kabul ettim. Trende Bakan’a soracağım soruları hazırladım. Tarihi Gar’da karşılandım, bakanlığa götürüldüm. Biraz sonra Bakan geldi, beni görünce gülümsedi ve

“Buyur, şimdi sor bakalım ne istiyorsan” dedi. Notlarımdan soruları yöneltiyordum.

Bakan tane tane anlatıyor, doyurucu bilgiler veriyor, sonra dikkatle yazmamı bekliyordu.

Zaman zaman Cumhuriyet ilke ve kazanımlarından, Atatürk değerlerinden örneklemelerle keyifli sohbeti koyulaştırıyordu. Fotoğraflarının da çekilmesiyle röportaj tamamlanmıştı.

Teşekkür ettim, ayrılmak istedim. “Bir dakika” dedi ve ekledi; “Misafirimizsiniz

Ankara'nın tarihi ve turistik yerlerini arkadaşlarım size gezdirecek, bilgi verecekler. Tren kalkana kadar bizden kurtuluşun yok!” Anıtkabir, Ankara Kalesi, Etnografya Müzesi, Birinci Meclis binasını olmak üzere mihmandarım kenti gezdirdi, sonra da Ankara Garı’ndan uğurladı. İnanılmaz mutlu olmuştum.

***

“O genç, zarif Atatürkçü Bakan 1977 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili seçilen, 1978’de Bülent Ecevit liderliğinde kurulan kabinede de Kültür Bakanlığı’nı üstlenen Ahmet Taner Kışlalı'ydı! Kışlalı'yı bir kez daha minnetle, özlemle anıyor ve arıyorum...”

***

Kışlalı Hoca; akla, bilime, çağdaşlığa düşman kara kalplilerce katledildi. O; Cumhuriyet değerlerini her platformda kıyasıya savunan aydınlanmanın yılmaz neferiydi. Kararlığının söylemleriydi; “İnananlar-inanmayanlar diye toplumu bölecekler, susacaksınız. Atatürk’ü ve laikliği yıkmak için en 'adi' yalanlardan bile medet umacaklar, susacaksınız. Devleti adım adım ‘işgal’ edecekler; devlet eliyle, demokrasiye düşman kuşaklar yetiştirecekler; seyirci kalacaksınız. Bunun adı da ‘demokratlık’ olacak. ‘Cehalet’in ya da ‘ihanet’in adı ne zamandır ‘demokratlık’ oldu ki?”

“Bu ülkede Atatürk’ü yıkarak olumlu bir şeyler yapılabileceğini sananların kendi küçük

dünyaları içinde büyük bir yanılgıyı yaşadığını sanıyorum!”

“Türkiye’de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı bir gerçektir!”

***

Barış Terkoğlu dün Cumhuriyet’teki köşesinde herşeyi özetlemiş cümleleriyle; “Aydın cinayetleri beden değil, fikir cinayetidir! Kışlalı, 20 yıl önce bir kez öldü. Şimdi ciğerindeki son nefesi bin ciğerde ve hep mücadeleyle yaşatma zamanı!..”

Prof. Dr. Kışlalı; karanlığa karşı sönmez meşaleydi!