“Günümüzde futbol fazlasıyla edebi anlar içeriyor: Coşku, tutku, dram ve maksimum heyecan fırtınası duyguları taşırıyor sahanın dışına... Öylesine bir oyun ki ipince bir çizgi ayırıyor sevinci ve hüznü, incecik beyaz çizgiler, ofsaytı, golü, tacı, korneri, autu ve golü. İncelen çizgiler renkleniyor, kelimeleri ve cümleleri ayrıştırıyor. Bugün ‘futbol edebiyatı’ diye ayrı bir edebiyattan söz edebiliriz.’’
Yazar Turgut Çeviker’e aittir bu tespit! Nazım Hikmet; “Futbolda eski kurdum. En ağır hafbekleri yere vururdum. Bana mahsustur bu vuruş, futbol potinlerim, kurşun kalemimden öğrendi bu zanaatı" yazmıştır. Fenerbahçeli Orhan Kemal’in futbol tutkusu da şu tümcededir;
"Yığınla futbol hastasından biri de bendim. Laf aramızda iyi penaltı atardım. İyi bir santrfordum ha."
Beşiktaşlı Cemal Süreya’nın şu dizeleri unutulmazdır: "Bir takım ol. Mesela Beşiktaş gibi. De ki; Şerefim bitene kadar seveceğim seni!"

***

Şair yazar araştırmacı basın emekçisi Sunay Akın da bir futbol aşığıdır. E.M Forster Ödüllü İngiliz Yazar Nick Hornby’nin “Kadınlara aşık olur gibi futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze
bile düşünmeden” tanımına uyan!..
Çocukken “Büyüyünce ne olacaksın?” diye soranlara “Şenol Güneş olacağım” dermiş hep Sunay Akın. Futbolcu Şenol Güneş olamamış ama günümüzün “Dünya Üçüncülüğü” apoletli futbol hocası Şenol Güneş’i yazmıştır! “Maçkalı Sunay”ın gönüldaşlığını yaptığı renkler de Bordo-Mavi’dir; anımsatalım!
Madımak Katliamı’yla ilgili şiiri 'Kova Kaleci' de kaleciliğine atıf da vardır: “Futbol takımında mahallenin kova kaleciydi lakabım/ İlk kez sevinecektim buna ama yalnızca/ Avuçlarıma alabildiğim suyu/ Bir kova gibi Sivas'a taşıyamadım.”

***

Sunay Akın Atilla Köprülüoğlu’na, “Haberciliğin ‘1’ Numarasına sevgiyle” yazıp imzalayıp gönderdiği “Kalede 1 Başına” ile futbol edebiyatına bir yapıt daha kazandırdı. Futboldaki kaleci öykülerini anlatıyor “Kalede 1 Başına”. “Yerdeydim ve avuçlarım kızgın kömür
parçalarını tutmuşum gibi yanıyordu. Sağ yanıma gelen şutu hâlâ nasıl olduğunu anlayamadığım bir refleksle kurtarmıştım. O an Lefter’in sözü duyuldu: Tamam, bulduk!
Kaleye Sunay geçecek.”
“Futbolun Ordinaryüsü” Lefter’in şutunu kurtardığında henüz 10 yaşındadır Sunay Akın. Kaleci kazağını çıkarıp kalemi eline aldıktan sonra bu kez kaleci öyküleri biriktirmeye koyulur. Kimler kimler girer bu öykülere… Nobel’li bilimcimiz Aziz Sancar; Berlin Kaplanı
Turgay Şeren ve jübilesine katılan ünlü Rus kaleci Lev Yaşin; antrenmanlara kömür işçilerinin Zonguldak’tan gönderdiği madenci eldivenleriyle çıkan Şenol Güneş; Ressam Abidin Dino’nun yeğeni kaleci Sabri Dino; düğün davetiyesinde gelinin attığı şutu karşılayan damat Yılmaz Vural; en renkli kalecilerimizden Varol Ürkmez ve ona elini uzatan Baba Hakkı, Refik Durbaş, Fecri Ebcioğlu,Nâzım Hikmet’in şiirindeki kaleci; Albert Camus;
Kaleci Buffon’un cenazesinde “İtalya 1 Numarası’nı kaybetti dediği” Pavarotti ve daha niceleri giyer bu formayı.
Hep 1 numarayı taşırlar sırtlarında…

***

Sunay Akın meslektaşımız Bilgenur Akan’a verdiği röportajda, 9-10 yıllık emeğin ürünü
kitapta aslında “futbolu değil hayata sırtını dönmeyenleri” anlattığını aktarmış ve devam etmiş sonra da: Hep barış, demokrasi, özgürlük, adalet arayışında ilkelerinden vazgeçmeyenlerden söz ediyorum. Örneğin bir Uğur Mumcu var burada. Çünkü Uğur Mumcu kaleciydi. 68 Kuşağı var bu kitapta. Köy Enstitüleri var. Baktığımız zaman bu insanlara hayatlarında her zaman sağlam durmuş, kaleyi terk etmemiş en zor koşullarda
bile mücadeleyi sürdürmüş insanlar var.

***

Kaleciler güzel insanlardır. Kalecilerin dayanışması başka hiçbir alanda yoktur. Kaleciyken bir gol yediğinizde herkes size karşı çıkarken rakip takımın kalecisi soyunma odasında yanınıza gelip sizi teselli eder. Yanınızdadır!