Mustafa Kemal Atatürk:

“Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.” demiş.

Ne acıdır ki 21. yüzyılda dünyanın çoğu ülkesinde hukuk, zulmün kendisi oluyorsa, akıl, mantık, ahlak, merhamet boşuna kanat çırpıyorsa, kadından, kadın haklarından ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nünden söz etmek, nutuklar atmak boşunadır.
Dünyanın her yerinde kadınlarımız önlenemeyen şiddetlere maruz kalmakta.
Ne yazıktır ki küçük yaştaki kızlarımız baskı altında evliliklere zorlanmakta.
8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılsa da, kadınlarımızın yürekleri buruk, vicdanları yaralı.

Dini baskıların yaşandığı toplumlarda ise kadınlar daha çok ezilmekte, savrulup dökülmekte.
Hak ve hukukun, adaletin yok sayıldığı ülkelerde kadınların özgürlükleri baskı altında.
Tıpkı doğanın katledilmesi gibi, yaşamları hırpalanan ve katledilen bizim kadınlarımız.
Usta Nazım Hikmet’in söylediği gibi:
“Kadınlar bizim kadınlarımız… Korkunç ve mübarek elleri, ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle, anamız, avradımız, yârimiz…”
21. yüzyılda yaşamı tüketenler, yaşamı yağmalayanlar ve yaşamı kirletenler giderek çoğalıyorsa kadından ve kadın haklarından nasıl söz edeceğiz?
Kadınlar, kendilerini ezen feodal erkek egemenliğinin, ikinci sınıf vatandaşlığın getirdiği kaderlerini değiştirmek için çok bedel ödemek zorunda kalmışlardır.
Dünya nüfusunun yarısından çoğu kadın.
Dünyadaki kadınların sadece yüzde 20’si sosyal güvenlik şemsiyesi altında.
Her üç kadından bir tanesi aile içi şiddet mağduru.
Ülkemizde namus adına işlenen cinayetler son 8 yıl içinde yüzde 1400 artmış.
Kadınların sadece yüzde 2’si iş dünyasındaki yönetimlere katılabilmekte.
Dünya Ekonomik Forumu raporlarına göre, Türkiye kadın erkek eşitliğinde en alt sıralarda, 134 ülke arasında 126’ncı sırada yer almakta.
Siyasette, gerek milletvekilliğinde, gerek belediye başkanlıklarında, gerekse belediye meclis
üyeliklerinde kadınlara verilen yer kadınların vicdanını derinden incitmekte.
Yediğimiz ekmekte, içtiğimiz suda, giydiğimiz elbisede, bizim çilekeş kadınlarımız var.
Yuvayı ören, yuvayı kuran bizim kadınlarımız.
Yârimiz, bacımız, anamız, yüreği köz edilmiş bizim kadınlarımız.
Nazım’ın dizelerinde,

“Sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen”,
Duygu Asena’ya göre,
“Adı olmayan kadınlarımız.”
Kadına kalkan eller artık olmasın.

Kadınların gururlarıyla, onurlarıyla artık oynanmasın.
Medeniyet, kalkınma, gelişme, refah ancak kadınların çabalarıyla bir anlam kazanır.
Çağdaş uygarlık düzeyinin göstergesi, kadın haklarının, erkek haklarıyla eşitlenmesine dayanır.
Bu düşüncelerle, tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum.