Sevgili okurlarım, sanki ülkenin bütün sorunları tek tek çözüldü, geriye bir tek türban sorunu kaldı.

Kadınların hak ve özgürlükleri ve onların gerçek sorunları yıllardır göz ardı ediliyor. Mesela soruyorum bu iktidara, durduk yerde Avrupa Birliği'nin de kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi'ni niçin kaldırdınız?

Ekonomik krizin toplumu dipten nasıl sarstığını bu iktidar görmüyor değil. Bugün baktığımızda Türkiye'nin iki gerçek yüzü var. Bir yanda kuş sütü eksik dedirten sofralar, diğer yanda ise sadece bir kuru çorbaya talim eden yüz binlerce aile var. Ekonomik kriz, işsizlik, kadının üzerindeki toplumsal baskılar ne yazık ki gözardı ediliyor. Bunun daha da ötesi var. Kadınlar her gün erkekler tarafından hunharca katlediliyor. Kadınlar, koruma kararına rağmen vahşice öldürülüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, Eylül ayında 26 kadın, erkekler tarafından öldürüldü.

Ülkemizde kadının o kadar sorunu var ki saya saya bitiremeyiz. Evi idare etmek, sokaktaki sapıklarla baş edebilmek, mutfağı idare etmek, tencereyi kaynatmak, çocuklarına sahip çıkıp onları idare etmek, okul çantasına beslenme koymak gibi daha ne çok sorun...

Kadın hayatın her alanında hep üretiyor ve çalışıyor. Kadınlar, Medeni Kanun'da yazan eşitliği arıyor. Gerçek sorunlarına çözüm arıyorlar. Ne yazık ki Medeni Kanun'da yer almasına rağmen, kadınlar toplumda erkeklerle eşit, aynı hak ve özgürlüklere sahip değil. Başörtüsü tartışmaları sürüp giderken iktidar, kadınların derin sorunlarından, toplumun gerçek sorunlarından uzaklaşıyor.

Sevgili okurlarım, Türkiye'nin iki asırdır ayrıştığı, çatıştığı temel nokta şöyle: Uygar olmak- uygar olmamak. Eşitliği, özgürlüğü, hümanizmayı, reformu, insan hak ve özgürlüklerini, bilimsel atılımları, kültürel gelişmeleri, kabul edecek miyiz yoksa etmeyecek miyiz? Türkiye'nin işte böyle bir sorunu var. Ayrışma-çatışma işte burada düğümleniyor. İnsanlığın, hele de kadınların hakları, tutuculuğa boyun eğmekle değil, çok çetin direnişler sonucunda kazanılmıştır.

Türban ve türban tartışmaları, AKP'nin beslendiği bir kanaldır. Başörtüsü AKP'nin 20 yıldır kullandığı bir ajandadır. Başörtüsü, türban AKP'nin nemalandığı bir alandır. Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı bu hamlesiyle "Gelin türban konusunu yasallaştıralım" dedi. Kıyameti kopardılar. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu, türban konusunu AKP'nin istismarından kurtarmak için bu hamleyi yaptı. Bu argümanı siyasetin gündeminden silip atmak istedi. Bence Kemal Kılıçdaroğlu, şunu ifade etmeye çalıştı: Kadın, türban takmak istiyorsa buyursun taksın. Türban siyasetin simgesi olmadığı sürece, kadının taktığı örtü onun özgürlüğüdür. Bu özgürlük kadının yaşam hakkıdır. Türkiye'nin bunca derin sorunları varken, kadının derdi türban değildir, demek istedi.

Aslolan uygarlaşmadan yana olmaktır. Aydınlıktan ve çağdaşlıktan yana adımlar atmaktır. Toplumun mutluluğunu sağlamak için yapılacak çok iş varken, birtakım kesimlerin Kemal Kılıçdaroğlu'na türban konusunu gündeme getirdiği için neden tepki koyup kızdığını anlamış da değilim. Kemal Bey, özgürlüklerden yanadır. Hak, hukuk ve adaletten yanadır. Verdiği sözlerin arkasındadır. Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu hamlesini doğru değerlendirmek gerekir. Kinlenmenin, kızmanın, kavganın zamanı değil. Yok başörtüsüymüş, yok türbanmış, yok kılık-kıyafetmiş. Bırakın bunları... Ülkemizde işsizlik, fakirlik, fukaralık almış başını gidiyor. Ekonomi freni patlamış bir kamyon gibi baş aşağı gidiyor. Sevgili okurlarım, ülkemizi aydınlığa çıkartacak olan "Güçlendirilmiş Parlamenter" sistemdir. 6'lı masa bunu taahhüt ediyor. Türkiye, adeta bir uçurumun kenarındadır. 6'lı masa Türkiye'nin bir umududur. Atatürk Türkiye'sinin karşısındaki güçler bellidir. Bunun için de gönül birliğimizi bozup kenara çekilmeye hiçkimsenin hakkı yoktur. Oy birliği için de, gönül birliği için de olmak zorunda olduğumuzu asla unutmayalım. 2023 Haziran seçimi, bir kader seçimidir. Bu seçim, var olmak ya da yok olmak mücadelesi şeklinde geçecektir. Nokta.