Siyasetin ağır dilinden herkes gibi ben de sıkılmıştım.

Piyasalar, enflasyon, işsizlik, pahalılık haberleri yormuştu.

Pek alışık olmadığım halde televizyonda sabah programına göz atayım istedim.

Ünlü sunucu yüzünde eksilmeyen gülümsemeyle soruyordu.

O da anlatıyordu...

Meyve suları hakiki değil, tereyağı uydurma, yoğurt hikaye, zeytinyağı katkılı...

Yumurta yumurta değil.

Aaaa bir baktım adam da doktor değil...

Hemen zapladım.

Bir başka kanalda gerçek doktor oturuyor.

Güler yüzüyle bilgiler veriyor.

Akciğer, koah, astım alerji...

Bilgilenmemek mümükün değil.

Senede en az iki kez kontrole gelmemiz gerekiyormuş.

Nadir görülen hastalıklar da varmış.

Akciğer içinde keseciklerde meydana gelirmiş ve kesik kesik öksürmenize neden olurmuş.

Çok da tehlikeliymiş. Başladım kesik kesik öksürmeye.

Aynı hızla başka kanala geçtim.

Deniz sezonu açılıyor ya...

Konu güneşlenme...

Şahane, işte budur dedim.

Deniz kıyısı olacak, sere serpe güneşleneceğiz.

Bazen yüzmeyi abartıp saatler sonra denizden çıkacağım.

Evde maraza çıkacak.

Ama öyle ya da böyle yazın keyfini süreceğiz.

Tabii bir seçim daha olmazsa...

Hoca bilgili...

Anlattı; 15 dakikadan fazla güneşte kalmamalıymışız.

Yüksek koruyuculu kremler sürmeliymişiz.

Yoksa cilt kanseri bile olabilirmişiz...

Özellikle öğlen saatlerinde güneşe çıkmak büyük risk oluşturuyormuş.

D vitamini alayım, bronz bir tenle çevreye hava atayım derken başka sorunlar yaşamamalıymışız. Ben gergin bir şekilde programı izlerken sunucu sordu, “Güneş kremleri de kanser yapıyormuş?”

Dedim ya hoca bilgili, uzman...

Çok şey öğretiyor insana.

Cevap verdi, “Uzun süreli ve fazla sürüldüğünde böyle bir risk de var.”

E ne oldu şimdi?

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmadık mı?

Üstelik hesapladım hasta olup olmadığımızı öğrenmek için tatilleri saymazsak, bütün yılı hastanelerde geçirmemiz gerekiyor.

Bu paronoya bile insanı hasta eder...

Televizyonu nasıl kapattığımı hatırlamıyorum.

Uzandım biraz soluklandım ve sonra ilk göz ağrım gazeteye geri döndüm.

Sayfaları karıştırırken ve birçok habere sallarken, bir haber dikkatimi çekti.

Amerika'da araştırma yapılmış saf meyve suları maden suyundan daha fazla ani ölümlere yol açıyormuş.

Ben doğal maden suyunun ani ölüme yol açtığını bilmezken, başımıza bir de doğal meyve suları sorunu çıkmış.

Meğerse etrafımız kuşatılmış.

Mutlu olmayı, umutlu olmayı engelleyen bir makenizma oluşmuş.

Korkutuyorlar ve yine korkutuyorlar.

Sağlıkçısından siyasetçisine kadar...

Kaçış yok...