Meslektaşımız Aylin Engin 8 yıl önce Yılmaz Özdil’le yaptığı röportajına şöyle başlamıştı;
“Onu hepiniz tanıyorsunuz, çoğunuz ona hayransınız, kiminiz yazdıklarını okurken gülümsüyorsunuz, kiminizse ‘aklınızdan geçenleri kâğıda döktüğü’ için seviniyorsunuz.
Bir avuç sözcükle her şeyi anlatan başarılı bir gazeteci ve kesinlikle çok zeki biri!” Sonra da onun tesadüfen gazeteci olduğunu, duygusal olmadığını ama duygulu olduğunu söylediğini, İzmir ve Göztepe aşkını, iş dışında nasıl biri olduğunu, aldığı tehditler karşısındaki tavrını anlatmış, sonra da sormuştu: Kitap yazmayı ya da şimdiye dek yazdığınız köşe yazılarından bir derleme yayınlamayı düşünüyor musunuz?
Yanıtı şöyleydi Yılmaz’ın: Bu konuda çok talep var. Doğrusunu isterseniz, ben her gün yazı yazmaya dahi üşenen biriyim. Kitap yazmaya da çok üşeniyorum. Ama bunca talepten kaçamayacağız sonuçta.
Evet, üşengeç Yılmaz Özdil (!) peşpeşe, 'İsim Şehir Hayvan', 'İsim Şehir Bitki', 'Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda', 'İsim şehir Artist', 'Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda', 'Kadın', 'Adam' ve 'Sen Kimsin?'i yazdı. Hepsi de 'En Çok Satılanlar'a aboneydi.

***

Yılmaz Özdil, yaklaşık 10 yılda 2 bin civarında kitap, dergi, belgesel, akademik tez, makale ve haberi taradı, yedi bin sayfa özet çıkardı. İki yılda yazdı 520 sayfalık son kitabı 'Mustafa Kemal'i. Çarpıtmadan, eğmeden, bükmeden, saklamadan, gizlemeden, otosansürsüz, olduğu gibi! Kitap hafta başı raflarda yerini aldı. 'Mustafa Kemal’i neden yazdığını da şöyle anlattı: Bu proje, Mustafa Kemal'e olan borcumuzun... Boynumuzun borcudur. 35 senelik gazetecilik
kariyerimi ortaya koyarak iddia ediyorum ki, Mustafa Kemal'i hiç böyle okumadınız. İstedikleri kadar unutturmaya, silmeye çalışsınlar... Bu toprakları vatan olarak benimsemiş
her yurtsever ailenin kütüphanesine, okuma yazmayı söken her öğrencimizin çantasına, umudumuz olarak dünyaya gelen her bebeğimizin kundağına Mustafa Kemal’in kitabını bırakacağız. Buna kararlıyız.’’

***

‘’Mustafa Kemal’’den etkileyici bir bölümü paylaşalım; “Matem halindeki Dolmabahçe Sarayı tek el silah sesiyle irkildi. Sedef kabzalı Smith Wesson’un namlusundan çıkan mermi,
adeta çığlık gibi koridorları dolaştı. Hemen alt kata koştular. Salih Bozok kanlar içinde yerde yatıyordu. Kalbine dayamış tetiği çekmişti. Selanik’ten mahalleden arkadaştılar, akrandılar,
tee başından beri, Bandırma Vapuru’ndan beri yaveriydi. Ateşten gömleği gönüllü giymişti.
Birbirlerine öyle yakındılar ki, Mustafa Kemal evlendiğinde Latife’nin şahidiydi, Zübeyde
Hanım rahmetli olduğunda, Paşa yetişememiş, Salih toprağa vermişti(…) Saat 9’u beş geçe Mustafa Kemal’in başucundaydı. Elini öpmüş hiç konuşmadan odadan çıkmış, soğuk namluyu iman tahtasına dayayıp tetiğe basmıştı. Ölmedi Salih! Mermi sıyırmıştı, ameliyat edildi. Canlı cenaze gibi yaşamaya devam etti, çok sevdiği Mustafa Kemal’iyle gidememişti(…) Mermiyle delemediği kalbi, kahrından kendi kendine durdu!”
Bu bölümü okurken kendime sormadan edemedim. 'Edebiyatın Kaptanı' Attila İlhan,
'Mustafa Kemal' şiirinin dizelerini bu hadiseden etkilenip yazmış olamaz mıydı?;
‘’ ankara'nın taşına bak/tut ki baktım uzar gider efkârım çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım/gözlerimin yaşına bak Ankara Kalesi'nde rasattepe'de/bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır/şu dünyanın işine bak Mustafa'm Mustafa Kemal'im’’

***

Kafka’nın güzel bir sözü vardır. Şöyle der; “İnsanı ısıran ve sokan kitaplar okumalıyız.
Okuduğumuz kitap bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar?”
İzmirli Yılmaz’ın 'Mustafa Kemal'i; bizi uyandıran, farklı duygularla umutlandıran,
içimize güven dolduran adeta bir 'başyapıt' 'Türk tarihinin tacının verildiği' Mustafa Kemal’i bu kadar şık anlatmak, 'Adı Yılmaz, kendi yılmaz, İzmirli Yılmaz'a yakışırdı.