Artık başka konulara dalayım diyorum, olmuyor. Soru soruyorum, cevap alamıyorum. İzmir’de birinci yılını yaşadık deprem felaketinin, hâlâ konunun özüne giremiyoruz. Medyadan yerel yönetime, üniversiteden bakanlıklara hâlâ bir birliktelik yok…

Önceliklere “insanı” almayan bir “yönetim biçimi” egemen üzerimizde. Vatandaşla konuşurken “kibri” bırakmayan, halka hep “tepeden” bakan çeşit çeşit makam sahipleri, kendini “tek bilen” sanan “iradeler”, fakiri ezmeyi “sevap” sanan sermaye düzeni… Yahu bir tane, sadece bir tane örnek gösterin bana, şu köşede bir ay sadece özür dileyeceğim. Sadece bir tane “insanı önde gören” bir icraat, davranış, yaklaşım, uygulama? Ama ben de “Tamam!” diyeceğim. Zira iktidar yandaşı sayfalarda, ekranlarda, hesaplarda her Allah’ın saati “AK Parti olmasaydı, mağara yaşamı bitmezdi.” türünden abukluklar maşallah! Hani 1968’de İzmir’de doğmasaydım, şimdi kendimi başka gezegenden dünyaya gelmiş sanırdım bazı “tuzu kuru” muhteremler yüzünden.

Geçen yazıda Bayraklı’daki “kubbeli konutlardan” söz edip, bir de fotoğraf paylaşıp “Bunun sebeb-i hikmeti nedir?” diye sormuştum. Dürüstçe yüzüme cevap verilmedi ama hem sağ hem sol kulağım çınladı durdu. Hayra da, şerre de eyvallah yani!

Ancak gururluyum ki, “kubbe” meselesinde “yalnız” değilim. Benim isimsiz, sadece yurttaş can okurlarım hep yanımda. Bir gazetecinin yaşayabileceği mutluluğu yaşıyorum. Hem de her görüşten okurlarımla. Allah her gazeteciye, benim yaşadığım gururu yaşatsın. Depremzede genç bir okurum bir YouTube videosu yolladı bana ve not yazdı. “Ağabey 9. dakikadan itibaren izle” diye. Hemen açtım ve dinledim. Linki de paylaşıyorum şimdi sizinle: https://www.youtube.com/watch?v=CDd-lwb3PEc

Bu “kubbe” meselesi 2020 yılı Kasım ayında, Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un da konuştuğu bir “bilgilendirme” toplantısında da gündeme gelmiş. Depremzedelere, yapılacak konutların Bakan tarafından anlatıldığı toplantıda, “kubbe” konusunda da Bakan Bey evlere şenlik gerekçe anlatmış. Üstelik bir kez daha gördüm ve anladım ki depremzedelere “Susun, konuşmayın, biz konuşacağız, biz ne dersek o olacak!” anlayışı dayatılmış.

Bay Bakan, “kubbenin” bir “İzmir simgesi” olduğunu iddia ile mimarının İzmir tarihinden ve Borsa binasından esinlendiğini, kendilerinin de çok beğendiğini ve “Tamam.” dediğini söylemiş.

Oh ne âlâ.

Zaten o konutlar da “depremzedeler” için değil “borsacılar” için yapılmıştı değil mi?

Bakan Bey’in İzmir’i zerre bilmediği, kılavuzlarının da İzmir’e yabancı olduklarını artık inanarak söylüyorum. Zaten Şehircilik İl Müdürlüğü de İzmir’e tamamen yabancı olduğunu deprem günlerinde İzmir’e yabancı uzmanları getirip İzmirli olanları yok sayarak göstermişti.

Bu “kubbeli” ve gayet “lüks” görünen deprem konutlarını çizen mimarı tanımak isterdim. Borsa binasından esinlenmişler ve bunu da “tarihi yaşatmak”, “tarihe saygı” diye de anlatmaya çalışıyorlar. Aslında artık yapılacak bir şey de yok, “onlar” karar vermiş depremzedeler kabullenmek zorunda! Ancak araştırsınlar bakalım Ankara Etnografya Müzesi’nin tepesindeki “kubbe” Ankara’nın simgesi mi acaba? İzmir Borsa Sarayı ne zaman İzmir’in simgesi oldu, kime soruldu da simge ilan edildi, o mimarın bu düşüncesinin aslı nedir meraktayım? Ha bu arada, inşaat mühendisi Sayın Kurum’a tavsiyem, bizzat kendisi girsin de internete, araştırıversin “Birinci Ulusal Mimarlık Akımı” nedir, 1908-1930 arası neler olmuş mimarlıkta? İzmir’in simgesi neresidir falan…

Biliyorum Bakanlıktan da, Müdürlükten de cevap verilmeyecek. Zira yine biliyorum ki AK Parti hükumetlerinin “icraat kuralı”, eleştirenleri ciddiye almamak, “Ben ne dersem odur!” düşüncesiyle güya tarihe kayıt düşürmek. Artık tarih nasıl kayıt düşer, onu şimdiden kendileri bile bilmez. İşin acayip tarafı, bu anlayışı 3 Kasım 2002’den bu yana ciddi ciddi “demokrasi” sanıyorlar ve inanıyorlar.

Ama tarihe kaydı ben düşüreceğim burada. Çünkü Şehircilik Bakanlığı, deprem sonrası İzmir’de “inşaat yoluyla kimlik” değiştirmeye de çalışıyor. İzmir’e ne kadar yabacı mimar, mühendis, firma varsa üşüştürdü Bayraklı’ya. İşte bir örnek daha size.

***

PENCERELERİ Mİ UNUTTULAR ACABA?

30 Ekim depreminde Bayraklı Manavkuyu’da, altında şu meşhur “üç harfli” marketin de olduğu Yılmaz Erberk Apartmanı da yıkılmıştı. Sanıyorum 11 yurttaşın da can verdiği açıklanmıştı. Bu apartman, deprem öncesi oldukça pahalı daireleriyle meşhurdu. Cadde kıyısında muhteşem bir binaydı.

Deprem oldu, güzellik gitti… Tartışmalar, hukuk mücadeleleri devam etse de, Şehircilik Bakanlığı çarçabuk buraya “deprem konutları” yaptırmaya başladı. Şu anda da inşaat bitti, çevre düzenlemeleri yapılıyor. Dairelerle ilgili bilgimiz yok ama dışarıdan bile binanın epey “küçültüldüğü” fark ediliyor. Tabi ne kadar duyarlı değil mi Bakanlık? Depremde yıkılan 10 katlı bina 6’ya düşürülüyor, ama karşı köşedeki 12+1 bina yine aynı şekilde yapılıyor. Garip, “Deprem gerçeği bu kadar da yok sayılır mı?” demeyin, çünkü burası Türkiye!

Neyse, geçen gün dikkatimi çekti. Yeni yapılan “Yılmaz Erberk” apartmanında, hemen yan tarafta 275/8 sokağa dönüşteki geniş sokağa bakan tarafta resmen pencereler unutulmuş galiba. Caddeye bakan dümdüz bir duvar var. Oysa eski binada, dört tarafta pencere mevcuttu. Sayın inşaat mühendisi Bakan da bilir ki, evlerde en önemli ayrıntı güneş görmesidir.

Gerçekten meraktayım ve İzmir Mimarlar Odası’na sormak isterim. Acaba değerli Odamız İzmir için bir inceleme yaptı mı bu yeni binalarda, kubbeli, penceresiz, küçük daireler analiz edildi mi?

***

NEDEN İKİ ANMA?

Başka ülkelerde felaket yaşandı mı “toplumsal birliktelik” için uğraşır devlet, bizde ise deprem bile ya ayrışmanın ya da haksız zenginliğin vesilesi olur. 30 Ekim’den hemen sonra merkezi iradenin, İzmir halkının helal oylarıyla seçilmiş başkanlarına, meslek odalarına nasıl itinayla ayrımcılıkla yaklaştığını, meslek odalarını “yok saydığını”, koskoca Büyükşehir Belediye Başkanı’na dahi alakasız bakanlardan sonra yer verildiğini yaşadık. Merkezi idareyle yerel paydaşlarının bu ayrımcılıklarını bir yıldır yazıyorum. Vali Köşger ile bir kez kahve içip durumu da arz ettim. Çünkü bu satırların yazarı kadim devletimin baki, milletimin salim olması için bedeller ödeyerek bu yaşa geldim. Ne ardımda esrarengiz sermeye grupları var ne de ritüelci oluşumlar. Şükürler olsun ki 30 yılı geçen yaşamımda da hep değişmez muhatabım halkla bir aradaydım.

Şimdi gelelim bu satırların sebeb-i hikmetine.

30 Ekim 2021 Cumartesi günü, neden deprem acısını devlet millet el ele anamadı?

Neden o kerameti kendinden menkul tuhaf tatbikat “anma” sayıldı?

Ben size söyleyim, ömrümde böyle bir garabet yaşamadım. AK Parti ve MHP ayrı yerde, CHP ve İYİ Parti ayrı yerde. Neden? Depremi ve kayıpları anmak için.

Peh peh peh!

Makamlardan bir an için ayrılarak sadece insan olarak düşünelim. Bu doğru mu?

Üstelik Vali Bey’in konuşmasında öyle doğru ama bilinen fakat yıllardır herkesin sadece konuştuğu hususlar var ki!

“Ülkemiz bir deprem ülkesi. Fay hatlarının ortasında yaşıyoruz. Şehirlerimizde başlıca fay hatları var. İzmir bu fay hatlarının tam ortasında bulunuyor ve İzmir belki de Türkiye’de canlı, diri fay hattı üzerinde konutların bulunduğu, yaşam alanlarının bulunduğu tek metropol. Bu gerçeği süratle idrak etmemizde fayda var. 4.5 milyonluk bir şehir 17 fay hattı var ve bunların 2-3 tanesi de şehrin merkezinde. Üzerinde halen yaşam devam ediyor. Süratle kentsel dönüşüm başta olmak üzere, seri bir şekilde şehri yenilememiz, yeniden kurmamız ve daha sağlıklı, güvenli alanlara şehri kavuşturmamız lazım. Burada sorumluluk her kime düşüyorsa herkes sorumluluğunu idrak etmeli. Aslında 30 Ekim depremi İzmir’e sert bir uyarıydı. İrkilmemiz ve kendimize gelmemiz gereken bir depremdi. İzmir’in altındaki fay hattı harekete geçtiğinde ne kadar enkaz olacağını, can kaybı olacağını şu an kestiremiyoruz.” buyurmuş Vali Bey. Peki sonuç? Bu ayrımcılıkla, hükümet ve paydaşlarının İzmir’e bakışı cahilceyken nasıl olacak çözüm?

Yorum sizin dostlar! Ama bilin, ben yoruldum artık!

***

SALI’YA…

Depremdi, emsaldi, hafriyattı, inşaattı derken gözden kaçırdıklarımız çok fazla ve hepsi de “insani vicdanla” ilgili. Salı günü ise depremden etkilenen çocuk ve gençleri yazacağım. Bakalım, merak edecek var mı? Onlarla sadece İZDEDA ilgileniyor artık. Ve o çocuk ve gençler asla düşünülmüyor. Salı günü hepinizden yardım isteyeceğim.