İzmir şanslı bir kentimizdir. Doğal güzellikleri ve tarihsel birikimi dünyanın pek çok kentini kıskandıracak boyutlardadır. Akdeniz’in önde gelen kentlerinden biri olan İzmir’in 9 Eylül 1922’de işgalden kurtuluşu, Anadolu’nun kurtuluşunun işaret fişeği olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda önce Anadolu Eyaleti (Beylerbeyliği)’nin bir parçası olan, 1826 yılında dört parçaya ayrılan eyalet içinde Aydın Vilayetinin Merkez Sancağı olan İzmir, daha Cumhuriyet ilan edilmeden, 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir İktisat Kongresi’ne ev sahipliği yapmış; o günden bu yana ticaret ve sanayi alanlarında gelişmesini sürdürmüş bir kentimizdir.

***

Bugün, nüfus açısından üçüncü büyük kentimiz olan İzmir, ne yazık ki çeşitli açılardan hak ettiği konuma ulaşamamıştır. Bunlardan biri, turizmdir. Selçuk-Efes, Bergama, Urla-Çeşme yarımadası gibi tarihsel zenginliklere ve doğal güzelliklere sahip olan İzmir’in Akdenz turizminin önemli ‘destinasyon’larından biri olabilmesi, kentin bilinçli bir kültür ve turizm politikasıyla yönetilmesine bağlıdır. Turizm kentleri, doğal ve tarihsel zenginliklerinin yanı sıra, sanatsal etkinlikleri ile de tanınırlar. İzmir’in bu potansiyeli yok mu? Elbette var. Ama, dünden bugüne siyasal iktidarlar sanata destek olmak yerine, köstek olmayı seçtikleri için bu yönü hep kısır kalmıştır İzmir’in.

Ticaret ve sanayinin gelişmesini önemseyen yerel iktidarlar da, sanata hak ettiği desteği sağlamaktan geri durmuşlardır. Özdemir Nutku hocanın öncülük yaptığı Şehir Tiyatrosu projesi bir türlü hayata geçirilememiş, İzmir’e yakışan bir Film Festivali’nin sürekliliği sağlanamamıştır. Bugün, Büyükşehir Belediye Başkanı koltuğunda sanat sevgisinden kimsenin kuşku duymadığı bir başkanın oturması bir şanstır. Merkezi hükümetin İzmir’deki temsilcisinin de, bu şansı iyi değerlendirip, onunla el ele vererek İzmir’i yeniden bir kültür-sanat kenti yapması gerekmez mi?

Nedense, öyle olmuyor… İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tüm sanat etkinliklerine ‘pandemi’ gerekçe gösterilerek izin verilmiyor. Diyeceksiniz ki, sağlık söz konusu olduğunda sanat bekleyebilir. Ama, öyle olmuyor. Özel sektörün düzenlediği etkinliklere izin verilirken, yerel yönetimin etkinlikleri yasaklanıyor. Tiyatroların organizatör aracılığıyla düzenlenen -biletli- gösterileri serbest, ama yerel yönetimce düzenlenen -biletsiz- İzmir Tiyatro Festivali gösterileri yasak! Büyükşehir’in konserlerine izin yok, ama aynı mekanda -Açıkhava Tiyatrosu’nda- organizasyon firmalarının yaptığı konserlere var! Daha geçen hafta, Çeşme’de ve Urla’da düzenlenen konserler Emniyete sorulduğunda, “gözümüzden kaçmış” yanıtının alınması, insanın aklına şu soruyu getiriyor: Yerel yönetimin halka hizmet etmesi yasak da, işin içinde ticaret olunca mı serbest? Yoksa, merkezi hükümet, yerel yönetimin başarısını engellemek için mi değerlendiriyor bu fırsatı?

***

Ama, bu açıklama da yeterli görünmüyor. Çünkü, İzmir Büyükşehir’e verilmeyen izinler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden esirgenmiyor. Şu anda, İstanbul’da açık ve kapalı mekanlarda tiyatro gösterileri ve konserler -elbette ‘pandemi’ koşullarına uygun biçimde- düzenlenebiliyor. Bu nasıl bir çifte standarttır? İzmir’de durum çok kötü de, İstanbul sorunsuz mu? Yoo, böyle bir durum da yok. Öyle ise, bu farklılık nereden kaynaklanıyor? Valilerin kişisel tercihlerinden mi?

Elbette, bunu söylerken, sanat etkinliklerine İstanbul’da da izin verilmesin demek istemiyorum. Tüm sektörler, gerekli önlemleri alarak faaliyetlerini sürdürebiliyorsa, camilerden AVM’lere yoğun kalabalıkların olduğu ortamlara bir yasak getirilmiyorsa, sanat etkinlikleri de yapılabilmeli. Dilerim, İzmir Valiliği İzmir Hıfzısıhha Kurulu’nun önerisine dayandırarak verdiği bu kararı yeniden gözden geçirir ve İzmir halkını, bu zor günlerde bir parça nefes aldıracak sanat etkinliklerinden yoksun bırakmaz.