Ege Denizi'ndeki sismik hareketlilik ve geçmişte yaşanan acı tecrübeler, İzmirlilerin gündeminden "deprem" gerçeğini hiçbir zaman düşürmüyor. Kentin yapı stoğunun durumu kadar, binaların üzerinde yükseldiği zeminin niteliği de hayati önem taşıyor. Bu kapsamda Türkiye'nin önde gelen yer bilimcilerinden Prof. Dr. Ahmet Ercan, İzmir özelinde yaptığı detaylı analizle hangi semtlerin jeolojik açıdan daha avantajlı, hangilerinin ise risk altında olduğunu kamuoyu ile paylaştı. Ercan'ın değerlendirmeleri, ev almayı düşünenler veya mevcut konutlarının güvenliğini sorgulayanlar için adeta bir rehber niteliği taşıyor.
Uzman ismin analizlerine göre, İzmir'de güvenlik algısı "yükseklik" ve "kayalık zemin" kavramları üzerine kuruluyor. Kentin topoğrafik yapısını inceleyen Ercan, ovalardan ve deniz seviyesindeki yumuşak zeminlerden kaçınılması gerektiğini vurgularken, yerleşimin dağ eteklerine ve kayalık alanlara kaydırılmasının önemine işaret ediyor.
Yüksek kesimler ve kayalık zeminler hayat kurtarıyor
Prof. Dr. Ahmet Ercan'ın paylaştığı "güvenli bölgeler" listesinin başında, kentin sırtını yasladığı dağlık alanlar geliyor. Özellikle Yamanlar Dağı çevresi, volkanik ve kayaç yapısı sayesinde deprem dalgalarını sönümleme kapasitesi en yüksek bölgelerden biri olarak gösteriliyor. Bu bölgenin jeolojik yapısı, binaların yerle bütünleşmesini sağlayarak yıkım riskini minimize ediyor.
Merkez ilçelere bakıldığında ise Alaybey semtinin üst kesimleri, sağlam zemin yapısıyla dikkat çekiyor. Benzer şekilde Bornova'nın yamaçlarında kurulu olan mahalleler, ovadaki gevşek zeminin aksine güvenli bir oturum alanı sunuyor. Kentin yoğun nüfuslu bölgelerinden Buca ve Şirinyer de Ercan'ın "güvenli" notunu verdiği yerleşim yerleri arasında bulunuyor. Bu bölgelerin zemin mekaniği, olası bir sarsıntıda yapıların ayakta kalma ihtimalini artıran faktörlerin başında geliyor.
Yarımada ve kıyı şeridinde sağlam zeminler
İzmir'in güney aksına inildiğinde ise Gaziemir, Eşrefpaşa ve Yeşilyurt gibi bölgeler, zemin dayanımı açısından avantajlı konumda bulunuyor. Özellikle kentsel dönüşümün de gündemde olduğu Karabağlar bölgesinin kayalık zemin üzerine kurulu bölümleri, deprem direnci açısından olumlu puan alıyor.
Deniz kenarında olmasına rağmen zemin yapısıyla fark yaratan bölgeler de mevcut. Göztepe ve Balçova'nın yamaçlara yaslanan kısımları, güvenli alanlar listesinde kendine yer buluyor. Ancak Ercan'ın analizinde en dikkat çeken noktalardan biri, kentin turistik ilçeleri oldu. Özellikle Seferihisar, Urla ve Çeşme, zemin yapısının sağlamlığı ve jeolojik formasyonu ile profesörün "güvenli yerleşim" önerileri arasında üst sıralarda yer alıyor.
Menemen'de ova ve dağ ayrımı hayati önemde
Kentin kuzey aksında yer alan Menemen ilçesi için yapılan değerlendirme, zemin faktörünün ne kadar belirleyici olduğunu gözler önüne seriyor. Ercan, Menemen Ovası'nı riskli kategoride değerlendirirken, ilçenin dağlık sırtlarının ve Doğançay bölgesinin deprem riski açısından son derece düşük ve güvenli olduğunu belirtiyor. Bu durum, aynı ilçe sınırları içinde bile "doğru yer seçiminin" hayat kurtarabileceğini kanıtlıyor.
Riskli bölgelerde 'alüvyon' tehlikesi
Prof. Dr. Ahmet Ercan, güvenli bölgeleri sıralarken madalyonun diğer yüzünü, yani zemin sıvılaşması riski taşıyan ve deprem etkisini büyütme potansiyeli olan bölgeleri de hatırlattı. Listede yer alan "riskli bölgeler", genellikle tarım arazisi vasfındaki ovalar veya denizden kazanılmış dolgu alanları üzerinde yükselen semtlerden oluşuyor.
Bu kapsamda; 30 Ekim depreminde en büyük hasarı alan Bayraklı, lüks konutların yükseldiği Mavişehir ve Bostanlı, zemin yapısı gevşek olan Çiğli ve İnciraltı bölgeleri, Ercan'ın "riskli" olarak işaretlediği yerler arasında bulunuyor. Ayrıca Tire ve Torbalı gibi ilçelerin ova kesimleri de zemin büyütmesi etkisi nedeniyle dikkatli olunması gereken bölgeler olarak sıralanıyor. Uzmanlar, bu bölgelerde yaşayan vatandaşların bina performans analizlerini yaptırmalarının hayati önem taşıdığını vurguluyor.