Yeni yaşını kutladık Cumhuriyetimizin… Aslında yazmam gereken çok ayrıntı var ama kimsenin keyfini kaçırmayayım. Şimdi yazarım, çıkar birisi “Abartma Hasan Tahsin, al bir keyif çayı iç” der de benim keyfim kaçar. Malum, ortalık “bildiğini sanan” kibir abidesi cahillerle dolu.

Cuma cuma da gerçekten moral bozmak istemiyorum, istemiyorum. Kısa tutup yazıyı, bazı İzmir endişelerine vurgu yapayım bugün.

Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmıyoruz, bırakmıyoruz da, geçen yıllara rağmen, yerinde ve zamanında tepki koyamıyor, sürece müdahale edemiyoruz.

İki binlerin başında başladı İzmir’de “kimlik yozlaşması”. Hatırlıyorum, İzmir’i Avrupa’nın başka kentlerine benzetme merakı vardı. Konuşmalarda hep “İzmir falanca kent gibi neden olmasın?” şeklinde absürt sorular sorulur, dinleyenler de kafalarını, sanki çok doğru bir soru sorulmuş gibi onaylardı. Tabii bu tip şahsiyetler, konumları gereği derhal medyada ilk haber olurdu. Sonra da tartışmalar.

Ya da bir sermaye örgütü, üyelerinin arasına “kıymetli basın mensuplarını” katmak suretiyle, Avrupa kentlerine “inceleme, öğrenme” gezileri düzenlerdi.

Benim de hep merak ettiğim, bu gibi seyahat ve söylemlerin İzmir’e ne kazandırdığıydı. Onca dernek, onca vakıf, onca platforma rağmen hâlâ Kadifekale’den aşağı “arka sırada” yaşamlar.

Aslında derin düşününce geçen asırlara, değişen insan çeşitliliklerine rağmen “yaşam koşullarının” fazla da değişmediğini hissediyorum. İzmir sadece “kıyı” değildir fikrini söyleye söyleye dilimde tüy bitti. İzmir’de sadece “Agora” yok. Bayraklı “Smyrna” alanı, Bornova, Yeşilova da var. Ancak “Agora” hep gözde. İçi boş anlatımları ayıklayabilsek belki de “gerçek” gözümüze batacak şekilde netleşecek.

Hep yazıyorum, konuşuyorum. Basmane Anafartalar Caddesi için gerçekten ne düşünüyor “Kent önderleri”? O cadde üzerindeki sayısız tarih mirası hakkında bilgileri ne düzeyde? Örneğin “Frenk Caddesi” oldukça fazla konu olurken, “Anafartalar Caddesi” neden gerçek ilgiyi yaşayamıyor? Sevgili Erdal İzgi ile Muzaffer Tunçağ iyi hatırlar, İzmir Otelciler Odası Başkanı Mehmet Gönen de iyi bilir. Ne oldu Basmane Oteller Sokağı Projesi? Oysa ne muhteşemdi değil mi? Rahmetli Piriştina yaşasaydı acaba nasıl olurdu şimdi? Onca söylenen sözler, hâlâ arşivlerdeyken nasıl unutkanlıktan söz ediyoruz?

Ya Basmane’de şimdi yine hastane olan binanın içindeki tarih? Eskiden o tarihin “antik cafe” ismiyle herkesin “bilgisinde” olması tuhaf değil mi?

Peki İzmir’e sürekli “yolunacak kaz” muamelesi yapanlar?

Geçmişte “belgesel film” çekip filmde “Hisar Camii” yerine başka bir camiyi montajlayıp İzmir’e yutturanlar ne çabuk unutuldu?

İzmir neden bu kadar “kolay lokma”?

Acaba İstanbul, Ankara, Manisa, Denizli, Konya, Adana, Diyarbakır bu kadar “kolay” kentler mi? Neden İzmir “başka diyarların oyuncak dükkanı” gibi?

Son 20 yıldır İzmir’e gelen, İzmir’de doyan, kendine “İzmirli” diyen, ama pek İzmir’de yaşamayan, eleştiri alınca da “ben İzmir’i iyi bilirim” diyen kumbara zihniyetli şahsiyetlerin zaman öldürme mekanı, hem de ücret alarak zamanı katlettikleri kent oldu 8500 yaşındaki İzmir!

Son yıllarda İzmir’e başka kentlerden yönelen ilgi, daha çok “parlak isimli” kişilerin, “ekstra” para kazanma istekleri nedeniyledir. İzmir’de bunca yetenek ve birikimli insan varken, özellikle cahil sermayedarların “hayranlıkları” ne yazık ki kenti de çok geriletti, hatta ikiye böldü. Ne yazık ki tartışılan “İzmir kimliği” tamamen menfaatçi odakların İzmir’e oyunudur. Öylesine kahredici bir oyundur ki, İzmir bu oyunda kendi öz evlatlarını da harcamaktan geri durmaz.

Fuar, İzmir’de yaşayan hepimiz için “vazgeçilmezdir”. Ama dikkat edin, onca hasretliğimize rağmen Fuarımız, yine son 20 yıldır İzmir’in en çok tartışılan mekanıdır. Hatta son zamanlarda Fuar’a “İzmir’in ortasındaki yeşillik” diyecek kadar küstahlaşanları da bağrında yaşatmaktadır.

Karar verdim, artık Cuma günleri size “İzmir tartışmaları” yazacağım. Doğduğum ve muhtemeldir ki öleceğim kentimin, başka işgallere kurban olmasını istemiyorum. İlk defa “Arka Sıradakiler” gerçeğini vurgulayan bir seçilmiş başkanı olan kentimde, Başkan Tunç Soyer’in bu, benim için çok önemli vurgusunu gölgeleyenleri de teşhir edeceğim.

Siyasal, dinsel, köken farklılıklarına ya da yaşam tercihlerine saygım var. Saygımın asla olamayacağı kesim ise İzmir’i “sağılacak inek” gibi gören “yağmacı zihniyettir”. Çünkü onların inandığı sadece “menfaat şeytanıdır”!

İZMİR SAĞLIĞINDA UZAYLILAR MI VAR?

Girmek istemiyorum ama gördüklerim beni iyice kaygılandırıyor. Dünyayı saran salgın belasına karşı, sağladığımız hassasiyeti günbegün kaybediyoruz galiba. Mantık sınırlarını zorlayan görüntüler, gerçeklerle örtüşmüyor. Ülkemin diğer kentlerini bilmem ama İzmir’de sapla saman karıştı, demedi demeyin.

Sağlık yönetimi İzmir’de oldukça zayıf. Aile hekimliği müessesesi ne yazık ki artık insanlık onurunu zorlayacak noktada. Sanki tüm diğer hastalıklar ortadan kalktı da, sadece corona namıyla maruf hastalık var.

Her öksüren, her aksıran, her ağrı çeken “corona mı”?

Peki şu gizleme saklama iddiaları nedir? İzmir’de corona vakaları neden “kul yazısı” genelgelerle kontrol edilmeye çalışılıyor? Corona mikrobu devlet genelgelerinden mi korkuyor da biz bilmiyoruz?

Yaşlı yurttaşların düşürüldüğü duruma “insanca” yaklaşacak bir anlayış neden yok?

Zatürre ve grip aşısı sıkıntısına neden kimse ciddi olarak değinmiyor?

Şimdi de “kasım aralık aylarına dikkat” şeklinde uyarılar var. Başka bir uyarı da “bu kışı geçirirsek sorun bitecek”. Pardon da, sağlık otoriteleri, ne işe yaradığı meçhul bilim kurulları nerede yaşıyor? Otobüse biniyor mu? Markete gidiyor mu? İşe gidiyor mu? Çarşıda kulak kabartıyor mu?

Ciddi merak ediyorum, bu kriz yönetimini uzaylılar mı yapıyor İzmir’de?

NOTLAR… NOTLAR…

Aklımda yapmak istediğim “kısa söyleşiler” var sizin için. Aktif gazeteciliğimden beri, bakış açısını beğendiğim eski Seferihisar şimdinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile söyleşmek istiyorum mesela. Tek sorum olacak Başkana: “Arka Sıradakileri açar mısınız?” Sonra İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, ona da “siz neden farklısınız, farkında mısınız?” diyeceğim. İzmir Vakıflar Bölge Müdürü de sırada tabii, Muzaffer Ataseven’le “nostaljik” bir söyleşi yaparım. Durun bakalım yeni ısınıyoruz yani?

İzmir Fuarı’na ilişkin çok soru alıyorum. Hepsi kayıtlarımda. Ama şimdilik şunu söyleyeyim, ne Göl ne Ada Gazinosu, biz İzmirlilerin ruhunu incitecek merkezlere dönüşebilir. İsteyenler olabilir, ama bilinmeli ki İzmir, kimsenin “oyuncağı” olamaz.

Fuar ile ilgili benim de bir düşüncem var. Sevgili dostum İzmir Metro Genel Müdürü Sönmez Alev’e de sürpriz düşüncemi ileteceğim. Çocukluğumuzun “Fuar Minyatür Treni’ni” hatırlamayan var mıdır? Ben unutamam. Ama unutamadığım bir şey daha var ki onu yazacağım ileride. O “trencik” kaldırılırken Fuar’dan, acaba İzmir’in aydınları neredeydi? Neyse, belki o trencik artık olmaz ama “başka bir güzellik” neden olmasın? Sönmez Bey ile görüşeyim, haftaya yazarım.