Ne çok garabet hikayemiz varmış meğer. İzmir'de ne çok kişi, ne çok sektör yerel yönetimlerin, şirket sahiplerinin, kurumların, kuruluşların İstanbul sevdasından muzdaripmiş. Aslında bu garabeti uzun yıllardır biliyoruz, yaşıyoruz. Ama kimse kalıcı bir çözüm geliştiremiyor. Çözüm için çaba sarfeden de yok. Hani bir söz vardır, 'kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun', o hesap işte, 'İstanbul olsun yediğimiz kazığın haddi hesabı olmasın'.

Kimi İstanbul'dan hizmet/ürün alırsa daha kaliteli olacağını düşünüyor, kimi hizmet/ürün alım işini İstanbullu firmalara verirse alacağı komisyonun miktarını hesaplıyor. Sebep ne olursa olsun İzmir, İzmirli kaybediyor. Ve kaybetmeye de devam edecek.

Bu sorunun İzmir'de her sektöre sirayet etmiş durumda olduğunu ben de biliyorum. Yaralarına dokunduğum insanlar yaşadıkları garabetlerden örnekler vererek ne kadar doğru bir noktaya parmak bastığımı gösterdiler.

İşte size bir kaç garabet öyküsü daha;

“Aynı öyküyü defalarca yaşadıktan sonra İzmir'dekilere İstanbul firmaları üzerinden İstanbul fiyatı vermeyi öğrenmiştim. İstanbul'dakilere ise aynı kaygıyı yaşamamaları için İzmir fiyatı yerine İstanbul fiyatı veriyordum.”

***

1993'den bu yana 640 bin kişiye eğitim vermiş bir akademisyen şunları anlatıyor: “Yakın bir tarihte İzmir'in büyük bir grubu eğitim ihtiyaçları analizi ve hizmetlerle ilgili uzun aramalardan sonra beni buldu. Şimdiye kadar aldıkları eğitimlerden, ki binlerce çalışan mutlu kalmadığı için, benden tespit ve eğitim teklifi istediler. 10 birim fiyat verdik. Aradan bir ay geçti, iki ay geçti, ses yok. Aradık :) Binlerce özürle bu işi İstanbul firmasına verdik dediler. Ücret 50 birim. Sonuç o firma o eğitimler için benimle anlaştı. Ben gülümseye gülümseye 10 birimlik işin ilkini verdim. Ve sonra da projeden çekildim. Şu an bir İzmir eğitim firması olarak İzmir'de iş oranımız yüzde beş, geri kalan İstanbul, Ankara ve diğer şehirler.”
***

“Yıllar önce İzmir, Expo adaylığı için çalışırken İstanbul’dan yine İzmirli bir meslektaşım/ arkadaşım aradı. İzmir Saat Kulesi'nin yüksek çözünürlükte, güncel fotoğrafı var mı diye sordu (henüz stok fotoğrafların internetten bugünkü gibi kolay alınmadığı bir dönem). Neden gerektiğini sorduğumda Expo hazırlıkları için onların ajansıyla çalışıldığını öğrendim, arkadaşım da İzmirli diye işi ona vermişler. İzmir yerel yönetimi, İstanbul’dan bir ajansa işi veriyor, İstanbullu ajans da işi İzmirli bir tasarımcıya veriyor, o da İzmir’i arayıp görsel soruyor.”

***

“Öncülerin Şehri” kimlik tasarımı, İZTO’nun “Yaşanacak Şehir” kimlik tasarımı gibi benzer projelerin tümü hep İzmir dışında yaptırıldı. O da İstanbul’da yapıldı, ama toparlamak İzmir’de işi veren kurumda çalışan yeni mezun bir öğrencime kaldı.
***
“İzmir küçük yer, 'İzmir’den birine iş verirsem, diğer İzmirliyi küstürürüm; en azından İstanbul’a vereyim de hem daha iyisi olsun hem de yerelde siyasi risk almamış olurum' diye düşünüyor olabilirler. Tabii hiçbir şeyin tek nedeni yok, belki İstanbul üzerinden işi yapmak komisyonları daha görünmez yapıyordur :) Şurası kesin tek bir nedeni yok ve bence çözüm için birlikte hareket etmek gerek. Tabii çözüm isteniyorsa.”

***

“Bir mobilya firmasının sahibi, İzmir’de, fiyatı yüksek bulan bir müşteriye satamadığı kanepeyi İstanbul’daki mağazasına götürüp iki misli fiyata aynı müşteriye satıp İzmir’e teslim etmişti.”

***

Geçmiş zaman olur ki bir reklamcı arkadaşımızın eşi hamiledir. Doğuma yakın alışveriş yapacaklar ancak bir türlü istedikleri bebe giysilerini bulamazlar. Hanımefendi Çiğli'de bulunan meşhur markayı bile beğenmez. Çareyi Fransa'ya gitmekte bulur. Ve alışverişi tamamlayıp İzmir'e döner. Neler aldıklarını gösterirlerken gözüm marka etiketine takıldı, Çiğli'deki fabrikanın neyi eksikti dedim, hanımefendi bunlarla bir mi dedi. Marka onların markası, altında da Çiğli-TÜRKİYE yazıyor, hiç dikkatinizi çekmedi mi dedim. Ben böyle kırmızıdan mora dönüşen bir renk armonisi daha görmedim. Pantone kataloğu bile hafif kalır.”

Bu hikayeler daha çok uzar gider. Bu durumdan muzdarip kişilere naçizane önerim; eğer ortak bir akılla sorunu çözemiyorsanız, gidin İstanbul'da küçük bir ofis tutup şirketinizin yasal merkezini oraya taşıyın, sonra da İzmir'de yerel yönetimlere ve şirketlere İstanbul fiyatlarıyla teklif verin. İnanın daha muteber olursunuz!

Not: Geçen haftaki yazımda verdiğim ikinci örnek bir kültür sanat işi olduğu için yazıyı da öyle bitirmiştim. Ama ilk örnek bir ajans hizmeti olduğundan dolayı biraz kafa karışıklığı olmuş sanırım. İzmir'de yerel yönetimler uzun yıllardır kürsülerden 'Kültür sanatın başkenti İzmir' diye nutuklar attıkları için o ifadeleri kullanmıştım.