Kamuoyunda "kooperatif davası" olarak bilinen ve İzmir siyasetinde deprem etkisi yaratan İZBETON davasının ilk duruşması, üçüncü oturumuyla devam ediyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki İZBETON üzerinden "nitelikli dolandırıcılık" ve "ihaleye fesat karıştırma" iddialarıyla açılan davada, sanıkların savunmaları alınmaya devam ediyor. Aliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki yüksek güvenlikli salonda gerçekleştirilen bugünkü oturumda, davanın tutuksuz sanıklarından olan ve kritik bir pozisyonda bulunan bir isim kürsüye çıktı: O dönemde İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde daire başkanlığı ve İZBETON Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yürüten, şu anda ise Manisa Büyükşehir Belediyesi'nde Genel Sekreter Yardımcısı olan Ulaş Aydın. Savunması merakla beklenen Aydın, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu'nun önceki celsede başlattığı "limonata" polemiğine atıfta bulunarak çarpıcı bir savunma yaptı.
Aydın'ın savunmasının merkezinde, CHP'li Şenol Aslanoğlu'nun, dönemin Kentsel Dönüşüm Daire Başkanı Arzu Özçelik'i hedef alarak söylediği, "O inşaatlarda büyükşehir belediyesinin haberi olmadan 1 kalıp, 1 çivi çakılamaz. Lansman yapılırken elinde limonata, en önde oturuyordu" sözleri vardı. Aydın, bu göndermeye doğrudan atıfta bulunarak, "Kooperatif sürecini bilmemek mümkün değil. Açılışlarda, temel atma törenlerinde limonata içenlerden biri de bendim," diyerek törenlere katıldığını kabul etti. Ancak hemen ardından, bu katılımın, iddia edilen suç organizasyonunun bir parçası olduğu anlamına gelmediğini vurguladı: "Ancak içeriğini bilmem. Bir aşevi veya kadın sığınma evi açılsa, daire başkanı olarak rolümle ben bilirim. Ama İZBETON ve kooperatifler arasında imzalanan sözleşmelerin detaylarını, hukuki ve mali içeriğini bilmem mümkün değil. Benim uzmanlık alanım sosyal hizmetlerdi." Bu savunma, Aydın'ın yönetim kurulu üyesi olarak imza yetkisi olsa da, operasyonel ve teknik detaylara hakim olmadığını, sorumluluğunun kendi uzmanlık alanıyla sınırlı olduğunu iddia etmesi olarak yorumlandı.
'Annem babam kooperatifle ev sahibi oldu, bu suç değil'
Ulaş Aydın, savunmasının devamında, davanın temelini oluşturan "kooperatifler aracılığıyla yolsuzluk" iddiasının, kooperatifçilik modelinin kendisini bir suç unsuru gibi göstermesine isyan etti. Kooperatifçiliğin, Türkiye'de dar gelirli vatandaşlar için önemli bir ev sahibi olma modeli olduğunu vurgulayan Aydın, kendi ailesinden örnek vererek bu modele sahip çıktı: "Kooperatifçilikin bir suç olarak algılanmasını ve lanse edilmesini doğru bulmuyorum. Benim annem de babam da Yalova'da bir kooperatif sayesinde ev sahibi oldu. Kooperatifleri ve bu dayanışma modelini reddetmek, benim dünya görüşüme ve hayata bakışıma tamamen aykırıdır." Bu sözlerle, davadaki suçlamaların kişiselleştirilmemesi ve bir sistemin toptan karalanmaması gerektiği mesajını verdi.
Aydın, İZBETON'un bir belediye iştiraki olarak Türk Ceza Kanunu'na tabi olduğunu, ancak her yönetim kurulu kararının cezai bir sorgulamaya tabi tutulması halinde yöneticilerin görevlerini yapamaz hale geleceğini savundu. "Bu kapı aralanırsa, hiçbir yönetim kurulu üyesi sorumluluk alamaz, imza atamaz hale gelir," diyen Aydın, belediye şirketlerindeki yönetim kurulu üyeliğinin, her detaya hakim olmak anlamına gelmediğini, sorumluluğun ilgili birimlerde ve profesyonel yöneticilerde olduğunu ima etti. Ayrıca, Sayıştay denetimlerine de atıfta bulunarak, "Sayıştay sadece denetim değil, aynı zamanda bir rehberlik vazifesi de gerçekleştirir. Eğer bir usulsüzlük olsaydı, bu denetimlerde ortaya çıkardı," diyerek yapılan işlemlerin yasal çerçevede olduğunu savundu. Suçlamalara konu olan 17 no'lu kararda imzasının bulunmadığını, o tarihte izinde olduğunu ancak izinde olmasa bile bu karara imza atacağını belirterek, yapılan işlemin arkasında durduğunu gösterdi.
'Kursağımdan haram lokma geçmedi'
Savunmasının en duygusal ve çarpıcı bölümünde ise Aydın, üzerine atılı "nitelikli dolandırıcılık" suçlamasını şiddetle reddetti. Kendisinin memur bir ailenin çocuğu olduğunu ve tüm yaşamı boyunca kamu hizmetinde bulunduğunu belirten Aydın, yazar Orhan Kemal'in ünlü sözüne atıfta bulunarak, "Memur bir anne babanın çocuğu olarak büyüdüm. Yazar Orhan Kemal'in de dediği gibi, benim 'kursağımdan haram lokma geçmedi'. Bu suçlamayı kabul etmem mümkün değil," dedi. Bu davanın sadece birkaç kişiyi değil, bir sistemi ve o sistem içinde görev yapan yüzlerce insanı töhmet altında bıraktığını ifade etti. "Bu salonda İzmir'in en önemli iş insanları da var, bir mekanikçi de var. Bu nasıl bir adalet?" diyerek davanın kapsamının genişliğine ve farklı profillerdeki insanların aynı suçlamayla yargılanmasına tepki gösterdi.
Aydın, cezaevinde bulunan arkadaşlarına da değinerek, "80 günden fazladır cezaevinde haksız yere yatan çalışma arkadaşlarım var. Benim bu davadaki tek sorumluluğum, iddia edilen protokol imzalandığı tarihte İZBETON yönetim kurulu üyesi olmamdır. Eğer bu bir suçsa ve biz Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıp ceza alırsak, bu mantıkla Türkiye'deki tüm bakanlıkların, federasyonların ve kamu iştiraklerinin yönetim kurullarının hepsi potansiyel bir cezai sorumluluk altındadır," diyerek davanın emsal teşkil etme tehlikesine dikkat çekti. Bu sözler, davanın sadece İzmir'i değil, Türkiye'deki tüm kamu yönetimi ve belediyecilik anlayışını etkileyebilecek bir boyuta sahip olduğunu ortaya koydu. Ulaş Aydın, savunmasını beraatini talep ederek sonlandırdı.
Dava maratonu devam ediyor: gözler ara kararda
İzmir 23'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın üçüncü oturumu, Ulaş Aydın ve diğer tutuksuz sanıkların savunmalarıyla devam ediyor. Sanık sayısının fazlalığı nedeniyle savunmaların birkaç gün daha sürmesi bekleniyor. Savunmaların tamamlanmasının ardından mahkeme heyeti, şikayetçi beyanlarını ve avukatların savunmalarını dinleyecek. Tüm bu süreçlerin sonunda mahkemenin vereceği ara karar, davanın geleceği açısından büyük önem taşıyor. Özellikle, aralarında eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu'nun da bulunduğu 11 tutuklu sanığın tahliye taleplerinin bu ara kararda değerlendirilmesi bekleniyor. Mahkemenin vereceği karar, sadece sanıkların hukuki kaderini değil, aynı zamanda İzmir'deki siyasi atmosferi ve belediyecilikle ilgili süregelen tartışmaları da derinden etkileyecek. Kamuoyu, adalet terazisinin nasıl işleyeceğini ve bu dev davadan nasıl bir sonuç çıkacağını merakla bekliyor.