Upsendrom Projesi'ni hiç duydunuz mu bilmiyorum.

Kurucusu Burak Acerakis...

Proje kısaca şöyle...

Diyelim ki down sendromlu bir çocuğunuz var ve konuşma konusunda sorunlu...

Tabii ki, böyle durumda konuşma terapistine ihtiyacınız var.

Bu prore ihtiyaç sahipleri ile gönüllü terapistleri buluşturuyor.

Bu arada gönüllülük esas olduğu için de herhangi bir ücret ödemiyorsunuz.

Acerakis'in; gazeteciliği, televizyonculuğu bırakıp böyle bu projeye yönlenmesinin sebebi de oğlu Aris'in down sendromlu olması.

Kendi yaşadığı sorunları başka ailelerin de yaşamaması için, başlatmış projeyi...

Bu arada fizyoterapistlere, egoterapistlere, logopedistlere de kapıları açık.

Yeterki gönüllü olarak sorunlu çocuklara yardım edebilecek durumda olsunlar.

Yani Burak Acerakis devletin el atması gereken bir işi üstlenmiş ve ciddi bir çalışma içine girmiş. Bu alkışlanacak mücadeleye bakın birisi nasıl yaklaşmış...

Twitter hesabından şöyle yazmış;

“Sen çocuğun potasyumunu koyma sonra ülkenin IQ'sunu düşür yog öyle” olduğu gibi yazdım imla hataları bana ait değil.

Bu arkadaşın kullanıcı adı; Saçmalama Canıtın...

Gördüğünüz gibi hiç saçmalamamış...

Özge Uzun'u yıllarca televizyonlarda izlemiştik.

Spikerlik yapıyordu.

Oğlunun çeşitli sağlık sorunları vardı.

Bunu gizlemiyordu.

Fırsat buldukça anlatıyordu.

Bir başka televizyonda bir kişi, “Özge de oğlunun ekmeğini yiyor” diye bir yorum yapmıştı.

Yani O'na göre sağlık sorunu olan minik oğlunu kullanarak kendine televizyonda yer ediniyordu. Sonra mahkemelik oldular.

Can yakıcı başka bir yorum da tabii sanal medya üzerinden yapılmıştı.

Anne olduğunu öne süren bir kadın, şöyle bir tweet atmıştı,

“Zaten bozuk çocuk doğurmuşsun daha ne konuşuyorsun”

Biliyorum biraz ağır oldu.

Kan donduran iki tweet bizim genelimiz değil.

Çok sevgi böceği bir toplum olmasak da, o kadar da kötü değiliz.

Ama aramızdan defolular da çıkıyor.

Bunlar toplum içinde dolaşıyorlar ve içlerindeki kötülüğü direk söyleyemedikleri için internet kanalıyla pompalıyorlar.

Yıllarca biriktirdikleri kötülüğü böylece aktarmış oluyorlar.

Bize düşen böylelerine aldırmadan yolumuza devam etmek.

Onları da kendileriyle başbaşa bırakmak.

Bence en ağırı da bu olur...