En az ‘Ey’ kelimesi kadar mesafeliyimdir ‘itidal’e.

Türk Dil Kurumu anlamını ölçülülük, aşırı olmama durumu diye açıklar.

Anlam manalı ancak son yıllarda kulaklara sık üflenmesinden mi nedir, bana bir o kadar uzak, soğuk kalır. Yine mi itidal?

Ama bazen de gerekli.

Bugünlerde olduğu gibi.

Dünya, Hollywood'a taş çıkaracak dev senaryoyu, bu bölgede varlığını teyit ettirme hevesinde olan Türkiye’yi kötü adam başrolüne oturtarak film tadında izletebilir. Belli ki oyun tahminlerden de büyük oynanıyor.

Umarız ilk hamleleri hesaplayanlar gelecek hamleleri de doğru hesaplamışlardır. Şimdilik görünen, haklı argümanları dünyaya iyi anlatamadığımız yönünde.

Şu sıralar bu oyunun izleyicisi konumundaki bizlere ise o meşum ‘itidal’ kelimesi düşüyor.

Hamasi, cengaver nutukların yeni dünya düzeninde yeri yok. Bilinçli, stratejik ve soğuk kanlı olmak durumundasınız, durumundayız.

Cicili bicili hayatlarından arada bir başını kaldırıp savaş çığırtkanlığı yapanlara sırtınızı dönün.

Hele ki, ABD bizden özür dilesin, Rusya bizden yana tavır alsın, Araplara gününü gösterelim dizaynında yaklaşımlar ancak zararı daha da artırır.

Kaba yaklaşımların hesabı çağırtkan sözlerle değil, karakterli dış politakayla kesilir.

Türkiye operasyona duyduğu mecburiyeti iyi anlatmalı ve barış dilini kullanmaktan vazgeçmemeli.

Ve Cicero’nun sözünü unutmamalı;

Kötü bir barış, haklı bir savaştan iyidir.

Ekonomi tıkırında!

Aynı itidalden büyük parça ekonomiye de lütfen. Üç gündür ekonomi muhabirleri arkadaşlarım “Volkswagen yatırımının Manisa’ya geleceğini ilk sen duyurmuştun, şimdi askıya alınmış ne diyorsun” diye soruyorlar.

Bekleyin diyorum. Şirket yönetimi dahi operasyonun sürecini bekliyordur. Küresel zeminler savaşlar, operasyonlar üzerine oluşturulmaz. Etkilerin satış politikalarına nasıl yansıyacağı hesaplanır. Süreç beklenir. Ulusötesi şirketler yıllara dayalı fizibilite süreçleri ile aldıkları yatırım kararını tansiyon politikalarıyla bir anda değiştirmez.

Ayrıca ekonomide yaşanan her olumsuz gelişmenin yaratacağı domino etkisi sağduyulu zihinlerde korunmalı.

Bu hafta açıklanan üç önemli makro ekonomik gösterge; İşsizlik, Sanayi Üretim Endeksi ve Bütçe Açığı rakamları olumsuz seyri sürdürüyor.

Finansal krize, reel sektörün verimlilik ve borç krizi de eşlik ediyor.

Sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre Ağustos ayında eksi yüzde 3,6 daraldı.

Bütçe açığı rakamları alarm zillerinin çaldığını gösteriyor.

Eylül ayında 17,7 milyar TL açık veren bütçenin dokuz aylık açığı 85,8 milyar TL ye, yıllık bazdaki açığı ise 101,7 milyar TL ye ulaştı.

Rakamların soğukluğunun topluma sosyal patlamalar, intiharlar, cinayetler, kaos ruh haliyle yansıdığı bu süreçte ekonomide de bize bir süre ‘itidal’ gerekiyor.

Selanik muamması

İzmirliler’in şu sıralar devasa feribotlarla Selanik’e gidip gelmesi gerekmiyor muydu? Hatırlayacaksınız, Mayıs ayında bir furya esti; İzmir ve Selanik arasında düzenli feribot seferi yapılacağı belirtildi. Yunan Levante Ferries Denizcilik şirketi yetkilileri kentte neredeyse tüm üst düzey yetkililerle bir araya geldi. Haftada 3 gün karşılıklı yapılacak seferler manşetlerde yer aldı. Yunanistan Başkonsolosu resmi açıklamalar yaptı. Sonra şirket aniden krize girdiğini belirtti. Ancak konuştuğumuz turizm profesyonelleri aynı şirketin farklı seferler düzenlemeye devam ettiğini belirtiyor ve firmanın battığına inanmıyor. Onlara göre sanki bir büyük el devreye girdi, şirketi bu hattan çekti. Biz konuya “İzmir için bir güzel şey olmasın mı minvalinden” yaklaşırken iddialar farklı. Bakalım, çıkar yakında kokusu.