“Suçsuzum! Neden yargılandığımı bile bilmiyorum.”
Bu sözler, Kafka’nın 100 yıl önce yazdığı Dava adlı romanından…
Ve Ekrem İmamoğlu ondan 100 yıl sonra aynı şeyleri söylüyor:
“Savcının (diplomam nedeniyle) 8 yıl dokuz ay talep ettiği resmi belgede sahtecilik suçlamasıyla yargılanmaktayım… Savcının suçlaması hangi resmi belgenin sahte olduğu ya da benim hangi sahtecilik fiilini işlediğim konusunda somut bilgi içermiyor.”
Otoriter düzenlerdeki adaletsizlik, yargı ile yargılanan kişi arasında trajikomik bir ilişki yaratır. Bunun en güzel örneği, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanma sürecidir; sabahın köründe tutuklanan İmamoğlu, hiçbir tutuklama gerekçesi gösterilmeden, aylardır -iddianamesi bile hazırlanmadan- Silivri’de tutulmaya devam ediyor.
İmamoğlu kendi durumunu dünyaya anlatabilmek için Le Monde Gazetesi’ne yazdığı mektupta, Kafka’nın Dava adlı romanındaki Josef K. karakteri ile olan benzerliğinden söz ediyor. Kendisinin de onun gibi; politik, adli ve bürokratik mekanizmanın mengenesinde sıkıştırılmış olduğunu gözler önüne seriyor.
Gerçekten de Kafka’nın Davası’ndaki gibi, kendisine yönelik suçlamalarda ne bir suç tanımlaması var ne de yargının tarafsızlığı… Gerçeğin yerini; kurgu, yalancı şahitler, kes-yapıştır türü uydurma kanıtlar ve her yöne çekilecek dumanlı ifadeler almış.
Franz Kafka’nın 1925 yılında yazdığı Dava (Der Prozess) adlı romanından kısa bir özet verirsem, romandaki Josef K. ile Ekrem İmamoğlu arasındaki benzerlik daha iyi görülür:
Banka memuru Josef K. bir sabah, hiçbir neden gösterilmeden tutuklanır. Ne evine onu tutuklamak için gidenler ne de daha sonra onu sorgulayanlar işlediği suçu söyler. Josef K. adalet sisteminin gizemli ve mantıksız süreci içinde suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışır. Avukatlar, sanatçılar, öğrenciler ve neredeyse bütün halk, ona yardım etme çabasındadır ama kimse bir şey yapamaz.
Bir zaman geçtikten sonra Josef K. savunma yapmanın anlamsız hale geldiğini düşünerek, suçsuzluğunu kanıtlama çabasından vazgeçer. Dava, anlamını yitirerek bir hukuk süreci olmaktan çıkmış, Josef’in kendi varoluşunu sorgulayan bir sürece evrilmiştir…
Kafka bu romanında; adalet arayışını kabusa dönüştüren despotlaşmış bir otorite karşısında insanın çaresizliğini anlatır.
İmamoğlu, böyle bir çaresizliği içine sindiremediği için isyan ediyor ve bu isyanını -batının anlayacağı dille- Le Monde gibi Avrupa’nın en ciddi gazetesinde herkesle paylaşıyor.