1920 Nisan'ı.Büyük Kurtarıcı Milli Mücadeleyi başlatmış. İstanbul hükumeti korku ve panik içinde.
İngilizler'in İstanbul'daki Yüksek Komiseri Horace Rumbold'un talimatı ve Vahdettin'in emri ile Şeyhülislam Dürrizade Abdullah tarafından hazırlanan idam fetvası ile Milli Mücadele'ye katılan herkes Kuvvayı Bağiye yani eşkiya kuvvetleri olarak tanımlanmış, dinden çıkmış olarak kabul edilmiş ve öldürülmeleri farz kılınmış...
Fetva,İngiliz Konsoloslukları,İngiliz ve Yunan uçakları, İngiliz torpidoları, Rum ve Ermeni teşkilatlarınca Anadolu'ya dağıtılmakta.
Fetvanın dağıtılmasından dört gün sonra Milli Mücadele'nin bağrından bir ses yükselir. Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat Efendi karşı fetvayı yayınlar;
''Padişah ve Halife dahil olmak üzere İstanbul hükumeti düşmanların elinde esirdir. Hilafet ve Saltanat makamının kurtarılması gerekir'' der.
''Bunun için savaşanlar şehit ve gazi olurlar. Düşman elinde esir olan Halifeye zor ve baskı kullanılarak yayınlattırılan fetvadaki hükümler geçersizdir'' der.
Vahdettin karşı fetvayı yanıtsız bırakmaz. Mehmet Rıfat Efendi'yi görevden alarak, Milli Mücadele'ye verdiği destek dolayısıyla idama mahkum eder.
Kahraman Müftü 23 Nisan 1920'de Menteşe (Muğla) Milletvekili olarak Meclis'e girer.
Mehmet Rıfat Efendi'nin Milli Mücadele döneminde halktan gönüllü topladığı paralar çok büyük katkılar sağlar.
31 Mart 1924'de Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkalığı'nın ilk başkanı Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi olur.
Kurtuluş savaşı sırasında da Dürrizade gibi hainler ise hiç eksik olmaz bu topraklardan...
İş birliğinin ötesine geçip birebir casusluk yapan yobazları da unutmamak gerekir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın kurucu üyelerinden, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin başkanlarından Sait Molla bu hainlerden yalnızca biridir.
Mustafa Kemal, bu mollanın İngiliz casusu Rahip Frey'e yazdığı 12 mektubu okuduktan sonra şunları söyleyecektir;
''İngiliz dostları sözüm ona. Hepsi bal gibi İngiliz casusu. Ali Kemal hainini de almışlar aralarına, devamlı vatan satmakla meşguller. Tam casusluğun zifiri karanlık bataklığındalar. Bu mektuplar, gelecek kuşaklara çağımızda ne denli alçak kişilerin de yaşadığını gösterecek.''
Atatürk, Nutuk'da bu sahte din adamının İngiliz Rahip Frey ile olan yazışmalarına geniş yer vermişti.
Evet ilk Diyanet İşleri Başkanı Börekçizade'den son Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a geldik. Hangisini anlatalım. Ayasofya'nın açılışında Büyük Ata'yı hedef alan sözlerine mi değinelim? Kurtuluş günlerine denk gelen hutbelerinde adını anmamasına mı?
Midye, kalamar, ahtapot gibi deniz ürünlerinin yenmesinin haram olduğunu iddia eden akla zarar açıklamalarda bulunurken,yolsuzluk, rüşvet, kul hakkı gibi konulara hiç değinmemesine mi?
Din ile siyaseti harmanlama çabasında bulunan bir iktidarın yönetiminde Diyanet'den böyle bir çaba beklemek fazla iyimserlik olmaz mı?
AKP Milletvekili bakın ne diyor;
''Zanetmeyin ki ben verdiğim oyun hesabını vermeyeceğim. Samimiyetle söylüyorum daha fazla vereceksiniz. Kılmadığınız namazdan, tutmadığınız oruçtan, gitmediğiniz hacdan daha fazla vereceksiniz!''
Ne dersiniz Diyanet İşleri Başkanı bu sözlere katılıyor musunuz? Aydınlatın (!) bizleri....