Yazacağım yazıyı düşünürken, Yusuf Hayaloğlu el koydu bana…

Zaten yazmış zamanında ana fikri…

“Bugün düşünemeyeceğin kadar başım belada, köşe başları tutulmuş, üstelik yağmur yağmada iler tutar yanı yok…

İler tutar yanı yok”

***

9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi.

Alsancak’tan, Narlıdere’deki binaya taşınmış idi.

Bu binayı zor kabul etmişti eskiler.

Ama yapacak bir şey yoktu. Gittiler.

Şimdi durum daha da vahimleşti.

Rektörlük, 25 yaşındaki binanın depreme dayanıksızlığını gerekçe gösterdi.

“Buca’ya, kampüsün içindeki idari binaya gidin”dediler.

***

Gidilmesi istenen yer idari bina…

Bir tane sınıf dahi yok.

Küçük küçük idari ofisler…

Yıkıp yıkıp sınıf yapmaya çalışacaklar.

25 yılda deprem tehlikesi oluşan bir binanın ihalesini kimin yaptığını mı soralım?

Peki bu binayı yapan müteahhitten kim hesap soracak mı diyelim?

Hadi burayı yıktınız, bu sanat öğrencilerine geri vereceğiniz ne malum?

Gelelim Buca’daki binaya…

Ey eğitimin güzide yöneticileri; Buca’daki bina ofis yapısında yapılmış bir yer…

Amfisi olmayan bir fakülte mi olur?

Tiyatrocuların var tiyatro salonun var mı?

Heykelcilerin var heykel atölyen var mı?

Sinemacıların televizyoncuların var, stüdyo inşa ettin mi?

Müzisyen çocuklarımız var, ses izolasyonlu dersliğin var mı?

Fotoğrafçıların karanlık odası?

Tasarımcıların çalışma alanları?

Yok yok yok…

Ameliyathanesi olmayan bir hastanede doktorluk eğitimi vermek, pisti olmayan havalimanı yapmak, denizi olmayan yerde liman açmakla aynı şey…

***

Böylesine özel koşullarda bir tutam başarılı insanın okuduğu okul yerine, iki masa bir sandalye koyulmak üzere tasarlanmış binaya nasıl yollarsın bu çocukları?

Bu; sanata, eğitime, okumuş çocukların beline vurulmuş, bu ülkenin kılcal damarlarına savrulmuş koca bir balyozdur…

Ne söyleyeceğimi şaşırdım.

Tıpkı Ege Üniversitesi ile ilgili iddiaya dönecek…

Ege Üniversitesi de borç içerisinde, kentin en değerli arazisindeki kampüsü boşaltıp, okulu Aliağa’ya götürecekler.

Hastaneyi de öyle…

Kalan değerli alan kim kaparsa onun elinde kalacak.

Hastalar da doğru otobanın kenarında yapılan kent hastanesine…

Bornova’yı çökertecekler.

Narlıdere’yi de öyle…

Öğrencisiz, yıkık dökük soluksuz kalacak…

Renksiz, sessiz, donuk…

Kent yağmalanıyor beyler…

Kentin ayarlarıyla oynanıyor beyler.

Daha fazla ileriye gidemiyorum.

Kulağınıza 17 Ağustos depremindeki haykırış gelmiyor mu?

“Sesimi duyan var mıııı?” diye bağırıyorum…

***

Elim titriyor sinirden…

Alttan alttan gelen şarkıda Yusuf Hayaloğlu hatırlatıyor kendini…

“Bugün düşünemeyeceğin kadar başım belada, köşe başları tutulmuş, üstelik yağmur yağmada,

İler tutar yanı yok…

İler tutar yanı yok”

***

Robotik kodlama eğitimine belediye ilgisi devam ediyor.

Gencecik yavrularımıza geleceğin meslekleri aşılanıyor.

En son Karşıyaka Belediyesi’ni alkışlamıştık.

Çiğli Belediyesi de robotik kodlama kursları açıyor.

Bir alkış da Çiğli Belediyesi’ne…

***

Utanmazlığın tavana çıktığı böyle bir dönem olmadı.

Çok şükür, geç de olsa adalet bazen yerini buluyor.

“Aleviler ve Ateistler Ahlaksızdır” diyen biri vardı.

İlahiyatçı Rafet Ermiş adı…

Nihayet cezasını bulmuş.

Bu asalet timsali arkadaş; 4 erkek çocuğa tecavüzden 24 yıl hapis cezası aldı…

Yazıklar olsun sana…

Bana kalsa az bile ya neyse…

***

İstanbul Belediyesi önünde toplanıp, “İmamoğlu’nu istemiyoruz” dedilerdi…

“Yalaka koyun, kasap bıçağını över” derler…

Bu yalaka koyunlar, şimdi de “Zorla açıklama yaptırdılar” diyorlarmış…

Hayret kere hayret…

Onur, şeref, bakkalda satılmıyor.

Hele hele Murat Kazanasmaz, binlerce insana İstanbul’da yol tarifi veren, nispeten tanınmış bir adam…

Düzeltiyorum ben adam sanıyordum…

Onurlu olacaksın kardeşim…

Mezarını dik yapacaklar.

Al pılını pırtını, adam gibi git…

Yalamalığın sınırı yok…

***

Kardeş; kol saatini gözüne, model arabasını kafeteryanın içine sokandan,

“Ayakkabını nerden aldın” diyenden...

Şakadan anlamayan insandan...

Anında samimi olup, yılışan gevşekten...

Dünyada tek derdi olan kişi kendisi imiş gibi sürekli ağlayandan...

Sürekli kendisini öven kişi müsvettesinden, bir de bunların yancılarından...

Eski sevgilisini yerden yere vurup, edebini şaşırandan...

Tam hesap gelecekken, “Ani hastam var” deyip kaçandan...

Tam hesap gelecekken tuvalete zıplayıp yok olandan...

Tam hesap gelecekken, cüzdanını bulamayandan...

Tam hesap gelecekken, telefonuna sarılandan...

Tam hesap gelecekken “Şurada bir arkadaşı gördüm” deyip tüyenden, arkadaş falan olmaz… Hemen sallayacaksın.

Tek başınalığın keyfine varacaksın…

***

Deli Ziya; “Allah’ım; yürü ya kulum demeni bekliyorum. Yedekte ısınıyorum”