Ağustos sanat, kültür, edebiyat insanlarının doğum tarihleri, ölüm tarihleriyle de sıkça çakışan bir aydır. Sıcaktır. Kavurur.

İklimi birbirine benzeyen iki ülkenin İspanya’nın ve Türkiye’nin iki şairi de bu ay içinde hüzünlü ölümleriyle anılır.

İki Akdenizli şair; biri Federico Garcia Lorca… İspanya’nın Endülüs bölgesinden, Granada kentinden…19 Ağustos 1936’da İspanya’nın faşist diktatörü Franco'nun adamlarınca kurşunlandığında 38 yaşındadır.

Diğeri yine Akdenizli, Mersin’in Anamur ilçesinden, Yörük delikanlılarından şair Abdülkadir Bulut. O da 8 Ağustos 1985’te olmaz olmaz dedirten bir trafik kazasında 42 yaşında yitirdiklerimizden.

***

Garcia Lorca, verili olana, baskıya, faşizme karşı dik duruşuyla, eylemiyle şiirin sesiyle, gücüyle savaşım verir.

Yaşama coşkusu, hüzün dolu duyguları, duru, derinlikli şiirleriyle İspanya’nın dünyaca tanınan, sevilen, değer verilen şairidir. Orta sınıf bir ailede yetişti ama hep ezilenlerin, yoksulların yanında yer aldı.

Lorca 38 yıllık kısa ömrüne çok şey sığdırdı. Tiyatro oyunları yazdı, sahneledi; özgün şiirlere imza attı; kukla oynatarak çocukları gönendirdi. Piyano çaldı; geleneksel halk şarkıları derledi, söyledi. Doğayı sevdi; Pablo Neruda’nın deyimiyle “…Güzel kokular saçan bir Yasemin” di.  

Şiirlerinde geleneksel İspanyol kültürüyle çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikle işledi.

Ölüm ile özdeşleştirdiği beyaz rengi seçen Lorca, biçimsel burjuva beğenisine, sığ milliyetçiliğe karşı oldu.

“Elveda”şiiriyle yeniden merhaba diyelim:

“Ölürsem / açık bırakın balkonu. / Çocuk portakal yiyor. / (Balkonumdan görüyorum onu.)/ Orakçı ekin biçiyor. / (Balkonumdan işitiyorum.) / Ölürsem açık bırakın balkonu!

“KASABALI LORCA” ABDÜLKADİR BULUT

Bencillikten, kıskançlıktan, kinden, düşmanlıktan, ince hesaplardan uzak, yerelle evrenseli şiirlerinde buluşturan, Cemal Süreya’nın  “Kasabalı Lorca; her şiirinde şiir var” dediği Abdülkadir Bulut…

Şiirlerindeki yerel, duru, özgün duruş, daha sonra evrensel bir boyuta taşınır Abdülkadir Bulut’ta. İnsanların kardeşliğini “kardeşim gibi sıcak ve güzel”  sözleriyle betimler.

Anamur’un uzak bir köyünden kırmızıbiberin rengi, tadı ve hatırıyla Pablo Neruda’yı buluşturan Bulut, şiirin evrenselliğini, sınır tanımazlığını da kanıtlar bize.

“Nazım Hikmet, Yevtuşenko, Neruda, Lorca gibi yaşadığı döneme tanıklık eden, yaşadıklarını soylu imgelerle şiirlerine taşıyan ‘toplumcu geleneğin’ içinde yer alır.

Bir yandan “ey sevgili yurdum” diyerek ülkesine, yaşadığı coğrafyaya, Akdeniz’e olan bağlılığını, tutkusunu gösterirken yaşama da dirençle, umutla, aydınlanma sevdasıyla bağlılığın, direncin, toplumcu duruşun soylu savaşımını verir.

Abdülkadir Bulut, Akdeniz insanından, Yörük köylülerinden, Anamur yaylalarından biriktirdiği, dağarcığında yıllardır sakladığı yerel sözcükleri, anlatımları evrenselliğe taşımanın seçkin örnekleriyle buluşturur okurlarını.

Halk TV’de geçen Pazar günü Anamur’da çekimi gerçekleştirilen “Görkemli Hatıralar” izlencesinde Abdülkadir Bulut’un anılmasından, kitlelere anımsatılmasından kıvanç duydum.

“Gözyaşları Çiçek Açar” şiirinden dizeleriyle selamlıyorum onu: “Yaklaş, yüzünü örse de acılar / Ve nasıl yakalarsa toprağı kök / Suları renk, dalları kiraz / Sen de öyle yakala hayatı / Yürü kol kola canıma değsin / Gözyaşları da çiçek açar”