Geçtiğimiz hafta yıllık izinde olduğum için köşe yazısı da yazamadım. Tabi bu patates ve kuru soğana getirilen ihracat kısıtlamasına ilişkin yazmama engel değil diye düşünüyorum.

İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, Ege İhracatçılar Birliği’ne resmi bir yazı göndererek, patates ve kuru soğan ihracatında kısıtlama yapılacağını bildirmiş ve söz konusu yazı duyulunca kamuoyunda enine boyuna tartışılmıştı.

Çok değil, bu yılın başına gidecek olursak 27 Ocak 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Bazı Tarım Ürünlerinin İhracatına İlişkin Tebliğ” ile Tarım ve Orman Bakanlığı, gerektiğinde patates, domates, kuru soğan ve sarımsak, fasulye, patlıcan, sivri biber, zeytinler, kırmızı mercimek, portakal, mandarin, limon, karpuz, elma, zeytinyağı ve fraksiyonları, kümes hayvanlarının etleri ve sakatatları, yumurta ve tereyağı ihracatında dönemsel düzenleme yapmaya yetkili kılınmıştı.

Bu yılın sonuna kadar geçerli olan bu tebliğe ilişkin o günden beri eleştiriler bitmiyor. Aynı şekilde bugün de İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nden Ege İhracatçı Birliği’ne gönderilen resmi yazı, o eleştirileri yeniden gündeme taşıdı.

***

Konuyu dağıtmadan ihracattaki kısıtlamaya geçeceğim, ancak bir hatırlatma yapmakta fayda var. 2019 Genel Seçimleri’nde patates ve kuru soğan kilo fiyatı 10 liralara geldiğinde hükümet vatandaş daha ucuza satın alabilsin diye kent merkezlerinde çadırlar kurmuş, oralarda patates soğan satışı yapmıştı. Bu kez ise çadır, ihracatçının kapısına kuruldu. Güncel kilo fiyatları pazarda 8-10 lirayı bulan patates ve kuru soğan ihracatına kısıtlama getirildi.

Fiyatı artan her ürüne karşılık üreticiyi, ihracatçıyı saf dışı bırakıp, daha büyük sorunlara yol açacak kararlar almak açıkçası bana mantıklı gelmiyor. Çünkü benim gözlemlediğim; mevcut durumda adeta taşıma suyla değirmen döndürüyoruz.

***

Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından ihracat önemli bir konu başlığı... Özellikle raf ömrü kısa ürünler için arz fazlası yaşanması durumda fiyat istikrarını sağlamanın yolu yine ihracattan geçiyor.

Enerji krizi, lojistik maliyetleri ve tarımsal girdi maliyetleri ile beraberindeki döviz kurlarındaki artış bugün gelinen noktada tarım ürünlerinde olduğu gibi diğer temel tüketim mallarında da maliyet artışına yol açıyor. Yani tamam kısıtlama getirelim, üretici iç pazarda ucuza satsın, tüketici de karnını doyurabilsin gibi bir düşünce ilk bakıldığında mantıklı gibi gelse de aslında uzun vadede ciddi zararlara yol açabilecek durumda.

***

“Bu zararlar nedir? Ne gibi sorunlara yol açar?” gibi sorularınıza karşılık size Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçı Birlikleri’nin (EYMSİB) ihracat rakamlarından örnek vereyim.

Geçtiğimiz 2021 yılını 1 milyar 182 milyon dolar ihracat ile kapatan EYMSİB, bu yıl 1 milyar 300 milyon dolarla yeni bir rekora imza atmayı bekliyor. Bu şekilde yazınca kolay bir işmiş gibi gözükebilir ancak ihracat pazarları öyle kolay oluşmuyor. Ülkeler arası ticaret ağının oluşmasında büyük emek sarf ediliyor. Ki herkesin de bildiği üzere tarım geleceğin hatta günümüzün en stratejik konu başlığı. Böylesi bir durumda yetersiz kalmak sadece ihracatçıya değil hepimize kaybettirir. Bu tarz geçici kararlar almak yerine en başından beri konuşulan tarımsal üretimde planlamanın alt yapısı sağlam temellerle kurulsaydı; bugün kendi sofralarımızdan eksik etmediğimiz, her yemeğin içinde bulunan patatesi ve kuru soğanı “biz alamıyoruz, siz de almayın” diyerek ihracatını kısıtlamazdık.

Yani yine konuyu özetleyecek olursak, tüketiciyi korumak için çıkılan bu yolda üretici ve ihracatçı kaybediyor, dolayısıyla biz kaybediyoruz.