3 Mayıs uzun zamandır kutlanamayan “ Dünya Basın Özgürlüğü” günüydü. Her 3 Mayıs bu acı tabloyu yazıyorum. Ama değişen bir şey yok.

Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından yapılan 'Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke içerisinde 157’nci sıradayız.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de barışın sağlanabilmesi için tutuklu gazetecilerin bir an önce serbest bırakılmasını istendi: “Haberin özgür olmadığı, gazeteciliğin evrensel basın ölçütlerine göre yapılamadığı zorlu bir dönemden geçiyoruz. Basın sektöründe on binlerce gazeteci işsiz. Yayın yasaklarının sürüyor. Şu unutulmamalı ki gazeteciler tarihe not düşerler. Bu nedenle gazetecilik suç değildir, saygın bir meslektir ve bütün güç koşullara rağmen ayakta kalmaya devam edecektir.”

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 150’yi aşkın gazeteci hapisteyken Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nün kutlanamayacağını ve basın özgürlüğü yoksa halkın haber alma özgürlüğünün de olmayacağını söyledi.

Gazeteci Barış Yarkadaş da medyanın özgür olmadığını belirterek, Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri çalışanlarının uğradığı davaları örnek gösterdi.

Merkezi New York’ta bulunan Gazetecileri Koruma Komitesi, düşünce özgürlüğünün önemine değindi: “Yakın zamanda kadar Türkiye’de yetkililerle görüşebiliyor. Cezaevlerindeki gazetecileri ziyaret edebiliyorduk... Son zamanlarda Türk yetkililerle bağlantılarımızın kesilmesinden rahatsızız.”

Gazetecileri Koruma Komitesi Avrupa ve Orta Asya Program Koordinatörü Gülnoza Said endişeli: “Birleşmiş Milletler, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir insani hak olduğunu savunsa da dünyada hapsedilen gazetecilerin sayısı her gecen gün artıyor. Türkiye’de 68 gazeteci yaptıkları iş yüzünden hapse atılmış maalesef.”

Deutche Welle’den İnes Pohl ise ortada kutlanacak bir şey olmadığını söyledi: “Serbest ifade özgürlüğünü bastırmak için bilinen yöntemlere başvurabiliyor iktidarlar. Ancak görülmesi o kadar kolay olmayan şeylerin başında internet geliyor. Yalan haberler, sosyal medyada dezenformasyon kampanyaları, iftiralar ve tehditler günlük hayatın bir parçası haline geldi. Verilecek tek bir yanıt var: İnsanlar yalanı gerçekten ayırmayı öğrenmek zorunda.”

Önceki gece aldığımız bir son dakika haberi hukuk ve adalete tam bir örnek. Adaletin sadece gazeteciler için olmadığını Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul kararında gördük. Karar sonrası Ekrem İmamoğlu YSK'yı bu kararından dolayı kınadı: “Tarihi bir haksızlığa uğradık. Gerekçe bulamayınca YSK’yı etki altına aldılar, tehdit ettiler. Benim aldığım sonuç anamın ak sütü gibi helaldir. Umudumuzu yitirmeyeceğiz, asla vaz geçmeyeceğiz.”

Haftaya yeniden buluşmak üzere hoşça kalın dostlar.