Anıttı, manyakların Atatürk’ün heykellerine saldırma nöbetlerinin azmasıydı, onlara karşı devlet ricalinden tek satır duyulmamasıydı, bin törenle açılanların ne heykelle ne de Atatürk’le ilgisi yoktu derken, konuyu yazmak bir göreve dönüştü. Araştırmalarım sırasında okuduğum bir kaynak, işimi hayli kolaylaştırdı. Ahmet Aydın Atmaca’nın Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Heykel Ana Sanat dalında hazırladığı ve 2013’te kabul edilen “Türkiye’de Kamusal Alanda Heykel ve İfade Özgürlüğü” adlı yüksek lisans tezini, mutlaka okumanızı salık veriyor, değerli araştırmacıya teşekkür ediyorum. Çalışma, bir konu üstünde yoğunlaşmanın bilimsel ölçütleri kadar, üniversitelerimizin şu “yalnız ve üzgün” ülkenin sorunlarına dair akademik sorumluluğunu ve de “iki lafınız olsun yok mudur?” sorusunu anımsatmaktadır. Hele ki üniversitelerimizin sus pus olduğu bu dönemde, hele ki onları yöneten kadrolar içindeki şaklabanların, ağızlarını her açtıklarında yüzümüzü kızarttığı şu günlerde, böylesi çalışmalar paha biçilmez değerdedir.

Heykel ile bu coğrafyanın ilişkisini “çile”den başka bir söz özetleyemez. Bunun bin nedeni vardır, bir kaçına değinelim. Kimi yobaz bunu dine bağlar, ondan cesaret alan kör cahil müridi de, balta nacak heykellere dalar. Ama ne o hödüğün, ne de onu kışkırtan zekâ fukarasının, söz gelimi İran’daki heykel sanatından, kamusal alanlardaki heykellerden, dünyanın en büyük heykel buluşmalarının (Örneğin 7. Uluslararası Heykel Buluşması-Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi) orada yapıldığından, örneğin Yanık Şehir olarak da bilinen Şahr-e Yeri’nin gizemli “ağızsız” heykelleri nedeniyle Ağızsız Kent olarak da tanındığından haberi yoktur. Ruhani’nin 2016 yılındaki ziyaretinde, işgüzar İtalyanların heykelleri örtmesi karşısında, Acem komşularımızın günlerce makara yapıp, pizzacılarla nasıl dalga geçtiğini de elbet bilemez softa takımı. Çünkü içtihatları nettir: Taliban’ın put diye yok ettiği Afganistan’daki Bamyan Budaları ya da İŞİD’in yok ettiği “Çölün Gelini” Palmira Antik Kenti! Yobaz yalnız değildir elbette. Tiananmen Alanında Demokrasi Tanrıçasını yıkanlardan, Doğu Roma’da “Heykel Kırıcılar” olarak tarihe geçmiş vandallara, her güzellik yerinde değerlidir sözünü es geçen ve bu ülkenin zenginliklerini parça parça kaçıran “medeniler” ile “Memlekette taş mı yok, alsınlar” diye işmar eden kütük kafalılara, her türlü sözüm ona inançtan, ırktan, milliyetten beslenen ortakları sıra sıradır. İnsan, Özgen Acar gibi yıllarını onları geri getirmeye harcayan yiğit insanlara üzülmeyip de ne yapsın? Buyurun son örnek de resimden olsun; Leonardo Da Vinci’nin “Dünyanın Kurtarıcısı” adlı yapıtını bilir misiniz? Hazreti İsa’yı sağ elini kaldırıp dünyayı kutsarken gösteren bu şaheser, açık arttırmaya çıkarıldı. 450 milyon dolarla en yüksek fiyatı Prens Muhammed Bin Farhan verdi. Petrol zenginidir verir demeyin. Bu kişi Suudi Arabistan’ın ilk kültür bakanıdır ve de bir başkası adına ihaleye girmiştir. O kişinin de, Gazeteci Kaşıkçı cinayetiyle başı hayli ağrımakta olan veliaht prens Muhammed bin Selman olduğu söylenmektedir, iyi mi! Ne oldu ne bitti, henüz belli değil. Belli olan, en koyu dindarların bile, ister imaj düzeltme meramıyla, ister yeryüzü vitrininde yer almak için, sanata sığınmak zorunda kaldığıdır. Deniz Ülkütekin’in Cumhuriyet’teki haberi (24 Kasım 2018, s. 14), ikinci bir gelişmeyi de yazıyor. Louvre Müzesini bilirsiniz, peki “Louvre Abu Dabi”nin açılacağını, Abu Dabi’nin Birleşik Arap Emirliklerinin başkenti olduğunu bilir misiniz? Neler oluyor, küreselleşme ile sermayedarları işi nerelere getirdi diye merak mı etmektesiniz? Siz en iyisi Ülkütek’in haberini alıp bir güzel okuyunuz. Örnekler bitmez, işin din faslını Heykeltıraş Burhan Alkar’ın 9 Nisan 2008’de Hürriyet’te yaptığı bir saptamayla bitirelim. Diyor ki; “Müslümanlıkta heykel kırma geleneği yoktur. Öyle olsaydı, Selçuklu ve Osmanlı egemenliğindeki İspanya ve Mısır gibi ülkelerdeki heykeller bugüne kalmazdı.” Bu sözlere, ağızlarını her açtıklarında din ve milliyetten söz edenler ne der acaba?

Heykelin çileli yolculuğunu önümüzdeki hafta sürdüreceğiz. Söze daha yeni başladık.