Müzeler yaşadığımız toprakların damla damla oluşan kültür birikimlerini görünür kılan, unutamayacağımız şekilde hafızamıza kazıyan, bunlardan ders çıkartmamızı bekleyen kurumlardır.

“Her müze bir okuldur” derken, tatil olmasına sevinilen okullardan bahsetmiyorum. Eski müzeler belki sıkıcı okullara benziyordu. Ama ben yaşayan, sizi içine çeken, sizi de oyuna dahil eden müzelerden bahsediyorum. Orada olmaktan büyük keyif aldığınız.

Bu anlamda ülkemizde de yavaş yavaş sıkıcı, çatık kaşlı müzecilik anlayışından çıkılıyor. Günün sergileme enstrümanlarını kullanarak, günün koşullarına uygun ortamlar yaratan müzelerin sayısı her geçen gün artıyor. Gaziantep, Urfa, Hatay, Truva… Darısı İzmir’in başına.

MÜZE Mİ, HAPİSHANE Mİ?

Bazı müzelerimiz kültür-sanat hapishanesi. Bırakın insanların oraya girmelerini, içerideki eserler oradan firar etmek için fırsat kolluyorlar. Bir yapılmışlar, onlarca yıl aynı sergileme. Bir sefer gittin mi, 10-15 yıl gitmen gerekmiyor. Çünkü içerideki eserler, sergileme düzeni hep aynı. Yani batı cephesinde değişen bir şey yok.

İzmir Arkeoloji Müzesi de yakın zamana kadar öyleydi. Ben şakayla karışık “Allah aşkına gelmeyin müzesi” adını takmıştım hatta. Çünkü sizi çeken bir şey yoktu. Bina desen hepten faul. Yukarıdan girip, aşağıya doğru gidiyorsun. Oysa ki o kadar zengin ve değerli bir koleksiyonu var ki.

Yaklaşık üç yıl önce yeni bir müdür göreve geldi. Kendisi klasik arkeolog, adı Hünkar Keser. Hoş geldi, sefa getirdi. Önemli değil, o da memur sonuçta dedim kendi kendime. Yok, öyle olmadı. Başta müzeyi ve çevresini tanıdı. Bir baktık ki, bu müdür öyle müdür değil. Yani memur müdür değil. Çalışma, iş yapma isteği olan bir müdür. Allah allah, hayır olsun.

İNLEYEN DEĞİL, TINILAYAN MÜZE

Müdür Hünkar bey müzeyi sempatik hale getirmek, insanları o kapıdan içeri sokmak için farklı şeyler yapmaya başladı. Aynı bakanlığa bağlı İzmir Devlet Opera Balesi ve Filarmoni orkestraları ile işbirliği içinde minik konserler düzenlenmeye başladı. İkramlar da cabası. Kültürpark’taki Sanat ve Tarih Müzesi ile Agora’da da konserler yapılıyor. Halkın müzelere ayağını alıştırmaya başladı. İçeri giren değişik kültür seviyesinden insanlarla müze canlanmaya, renklenmeye başladı. Parmak ısırtacak cinsten işler yani.

Müzede yeni bir program başlattı. “Görmediklerinizi Göreceksiniz” Müzelerin depolarında teşhirden çok daha fazla eser olur. Yani tarihi eserler toprağın altında gömüldükleri yerden çıkarlar, depolara gömülürler. On yıllarca orada beklerler. Bu eserler için de sağlıklı bir şey değil tabi. İşte bu program dahilinde bölüm bölüm bu eserleri görmeye başladık. “12 ay 12 eser” her ay bir yeni eser veya eser grubu. Nisan ayında “Artemis Sergisi” olacak. Bu kapsamda Tanrıça Artemis ile ilgili eserler sergilenecek. Bu ayın konusu ise “İnanç ve Ritüeller” İstekli, başarılı ve özverili çalışmaları için Hünkar müdüre kocaman bir alkış!

MÜZELERİMİZ OLSUN

İnsanoğlu bu, istiyor işte. Güzel, çekici, öğreten, eğiten müzelerimizin olmasını istiyoruz. Bir de değişik temalı müzeler. Ama karikatür müzesi, mask müzesi değil. Hiç mi olmasınlar. Tabii ki olsunlar. Ama her çocuğun katılımcı olacağı, aktiviteler üreten müzeler olmasını istiyoruz. İstanbul’da üç boyutlu resimlerden oluşan bir “Canlı Müze” (Alive Museum) var mesela. Resmin içine girip fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Yani siz müzenin içinde, müze de sizin içinize giriyor tabii. 3D müzeler, dünyanın her yerinde olmaya başladı. Günümüzün sosyal medya paylaşımlarını destekleyen tarzı ile.

Yapılanı inkar eden bir yapım yok. Teşekkür etmesini de bilirim. Her yapılan iş teşekkürü hak eder. Kitap Müzesi, Mübadele Müzesi, Arkas Deniz Müzesi, Etnografya Müzeleri, Arkas Sanat Sergisi, Atatürk Müzesi, Müziksev Müzik Müzesi, Köstem Zeytinyağı Müzesi… Daha fazlası da var tabii ki. Yetmiyor mu? Yetmiyor, yetmez… Çünkü İzmir 8 bin 500 yıllık bir tarihe sahip özel bir kent.

MEGA MÜZE

Hemen olmasa da, yapılacağına sevindiğimiz bir Mega Müze Projesi var. Alsancak Gar Binası ile Atatürk Kapalı Spor Salonu (sanki açık spor salonu olurmuş gibi) arasında Reji Tütün binalarında yapılacağı duyurulan. Binalar restore edilecek, Arkeoloji Müzesi ve belki sanat müzesi oraya taşınacak. Umarım kısa zamanda gerçekleşebilir. Tiyatro ve Agora kazıları başta olmak üzere, kentimizdeki kazı ve restorasyona gıdım gıdım para gönderen Kültür ve Turizm Bakanlığı inşallah böyle bir müzeyi kentimize kazandırır.

TEMATİK MÜZELER

Herkes arkeolojiden, tarihten hoşlanmak zorunda değil ya. İnsan vardır gastronomiye meraklıdır, bir diğer insan da otomobillere. Konu insanların ilgisini çekmek ve onlara hoş zaman geçirtmek ise konulara göre de müzelerimiz olmalı tabi. Bu konuda biraz geride kaldığımız gerçek. Münih’te hadi birkaç müze gezeyim diye araştırma yaparken, 106 tane müze olduğunu görünce kafam karıştı birden. Saygı duydum.

Kentimizde müze yok mu? Var tabi ki. Arkeoloji müzelerimiz var, biraz teşhirine özen gösterilmesi gereken Etnografya müzemiz var. Dönemin belediye başkanına "artı" yazsın diye yapılmış Karikatür ve Mask müzeleri var. Kadın müzesi var. İnsanların yerini bile bilmedikleri Bornova Kampüste bir Tabiat Tarihi Müzesi, Buca’da Mübadele ve Göç Müzesi var.

BORNOVA KÜLTÜR ADASI

Bornova müzeler konusunda bir atak yapmaya hazırlanıyor. Zaten İzmir’in en uç köklerine kadar, 8 bin 500 yıl öncesine giden bir Yeşilova Höyüğü ve Bornova Belediyesi’nin modern bir Ziyaretçi Karşılama Merkezi, yani müzesi var. Arkas’ın muhteşem Deniz Tarihi Müzesi, Edebiyat Müzesi, Ege Üniversitesi’nin eski Sirkehane binasında Etnografya Müzesi, Kitap ve Kağıt Sanatları Müzesi var. Hatta burada dünyanın en küçük kitabı sergileniyor. Büyütecin altında.

Sanata verdiği önem ile bilinen Arkas Holding restore edilen bir Levanten köşkünde bir Halı Müzesi açacak. Restorasyon tamamlandı, müzenin düzenlemesi yapılıyor. Arkasından gelecek bir spor müzesi de, Türkiye’de sporun ilklerinin İzmir’de başlangıçlarını anlatacak.

Şaka maka epey müzemiz olmuş bu arada. Bir de bunları turizme kazandırabilsek. Ürünlerin içine koyabilsek. İşte o zaman kaliteli turistin beklentisi olan, ülke kültürünü tanıtma, hoşça zaman geçirme tarafını da doldurmuş olacağız. O da olacak ama, bekleyen derviş misali işte.

GEZEN TURİST MAKBUL

Turistin de tavuklar gibi gezeni makbul. Oturan turistten bir hayır gelmez. “Her şey dahil hapisanelerinde” ucuz malzemeli yemekleri yiyecek, plajda bir ön tarafını, dönüp diğer tarafını kızartacak. Ucuz kola, ucuz içki, bol bol ülke kültürü ile ilgisi olmayan gürültülü eğlence. İçeriğini kimsenin bilmediği tabaklara yığılan, yarısı çöpe giden yemekler.

Turist dediğin gezecek, gezdikçe sağa sola yumurtalarını bırakacak. Altın yumurta olmasa da, gümüşe de razıyız. Ama dışarda yumurtlasın. Otelin duvarları arasında yumurtlarsa, vatandaşa bir faydası olmadığı gibi, memlekete de faydası olmuyor.

Müzeler konusuna dönersek; 8 bin 500 yıllık tarihi olan bir kentte farklı bir şeyler bekliyor insan. Olan garip müzelerin yanında, olması gerekip de olamayan müzelerimiz de var. Roma İmparatoruna aile hekimi olmuş ama, kendi memleketine yaranamamış Bergamalı Galenos mesela. Hipokrat'tan sonra en önemli ikici hekim, ama biz değerini bilmiyoruz. Bergama Etnoğrafya Müzesi'ni bir konağa alıp, orayı bir "Galenos ve Asklepion Müzesi" yapmak aklımıza gelmemiş. 2 bin 600 yıllık bilinen tıp tarihimiz var ama, bir SAĞLIK müzemiz yok!

MÜZELER OKULDUR

Müzeler yalnızca hoş zaman geçirilen mekanlar değil, yazının başında da dediğimiz gibi, aynı zamanda eğitim kurumlarıdır. Gençler kültürlü insan olmanın erdemi yanında, geçmişe dair önemli bilgileri müzelerde edinirler. Sadece turizm için değil, kendimiz için, çocuklarımızın da yaşadıkları toprakları, onun değerlerini tanımaları ve sahip çıkmaları için gerekli müzeler.

Turizm için ise sadece müzeleri yapmak yetmez, onları tur programlarının, aktivitelerin içine yerleştirmemiz gerekir. Velhasıl yapacak işimiz çok, ama “Başlamak işin yarısı demektir.” diyen bir ata sözümüz de var. Gelsin bakalım o güzel günler.

YOKLARIMIZ ÇOK

İzmir’de beş farklı muhteşem mutfağa sahibiz, ama bir MUTFAK müzemiz yok! Cumhuriyet'in en önemli sanayi tesislerini kurmuşuz, ama bir SANAYİ müzemiz yok! Benzersiz bir Karantina Adamız ve Tahaffuzhanemiz var ama, bir KARANTİNA müzemiz yok! Binlerce yıllık su kültürümüz var ama, bir HAMAM müzemiz yok! Ülkemizin en eski fuarına sahibiz ama, bir Fuar ve Kültürpark müzemiz yok.

8 bin 500 yıllık kentimizde, gurur duyacağımız bir Ege Kültürleri Müzemizin olmasını istiyoruz mesela. Şunu bunu suçlamak değil, isteğimizi dillendirmek istiyoruz. Sizden kendimiz için değil, kentimiz için istiyoruz. Bunu hak eden İzmir için istiyoruz. Ez cümle; İzmir’e bir sağlık müzesi şarttır. Bu kadar köklü yemek kültürü olan kente, mutfak müzesi de şarttır. Bir itfaiye müzesi, interaktif bilim müzeleri, yaşayan müzeler, öğreten müzeler.