Dün, ülkemizin yaşadığı en kanlı darbenin, 12 Eylül’ün yıldönümüydü. Elli kişinin idam edildiği, yüzlerce kişinin işkencede ya da çatışmada öldürüldüğü, on binlerce kişinin işlerinden ya da vatandaşlıktan atıldığı, sanat ve medya dünyasına yasaklamalar, sansürler, kitap ve film yakmalarla esaslı bir darbe vurulduğu günün yıldönümü…
Otuz sekiz yıl olmuş, dile kolay! Darbeye Kuşadası’nda yakalanmıştık. Kuşadası Kültür ve Sanat Festivali’nin son gecesinde… Dönemin Belediye Başkanı Lütfi Suyolcu’nun ve Başkan yardımcısı Ahmet Altunsoy’un çabalarıyla hayat bulan görkemli bir festival. Kültür ve sanat dünyamızın pek çok ustası orada, Turgut Uyar, Tomris Uyar, Ataol Behramoğlu, Fikret Otyam, İsa Çelik, Yavuz Özkan, Melike Demirağ, Deniz Türkali ve daha onlarca sanatçı…
Otuz sekiz yıl sonra İzmir’de bir 12 Eylül gecesi…. Kültürpark’ta, 87 İzmir Enternasyonal Fuarı’nın çim konserlerinden biri. Sahnede gençlerin sevgilisi Aleyna Tilki… Darbelerin, gençlerimizi, sanatçılarımızı, festivallerimizi ve belediyelerimizi nasıl dönüştürdüğünü anlatmak için tasarlanmış bir konser sanki... Daha birkaç gün önce, İzmir’in bir ilçe belediyesinin ‘9 Eylül İzmir’in Kurtuluş Günü’ konserinde de Aleyna Tilki değil miydi sahnedeki şarkıcı? Demek ki, halkımız istiyor Aleyna’yı…
Belediyelerimiz ücretsiz halk konseri düzenleyebilir elbette. Her türden müziğin en iyisini halka dinletmek, gençlerin estetik zevklerinin, beğenilerinin gelişmesine katkıda bulunmak bir kamu görevidir elbette. Peki, konseri hangi sanatçının vereceğine kim karar verecek? Uzmanına soracak değiller ya, gençler kim seviyorsa onu çağırırlar. Aleyna, Berkay, Gülşen, Fettah Can, İrem Derici… Bunun adı da halkçılık olur (Popülizm deyince kulağa pek hoş gelmiyor da). Eleştiren olursa, hazır bir yanıtı da var: Biz seçmedik, konserin sponsoru belirledi sanatçıyı…
İzmir Enternasyonal Fuarı’nın, yeni fuar alanında değil de, Kültürpark’ta düzenlenmesine, Kültürpark Platformu’nu oluşturan sivil toplum örgütleri tepki gösterince, kararsız kaldım bir süre. Acaba bu geleneksel fuarın yerinde kalması doğru mu diye… Sonra, Fuarı gezince Platforma hak verdim. Bir zamanların görkemli fuarı gitmiş, yerini zavallı bir taklidi almıştı. Konuk ülkeler, Sırbistan ve Hindistan’ın ‘stand’ları bile içler acısıydı. Eşarplar, incik boncuk satan tezgahların yanı başında makine satıcıları, emlak pazarlayıcıları. Yirmi küsur ülke varmış; bir ülkeden bir şirket varsa, o ülke gelmiş sayılırmış, öyle mi?
Ahmet Priştina döneminin fuarlarını anımsıyorum. Her ülkenin kendi pavyonunu inşa ettiği, kendi kültürünü tüm yönleri ile tanıtmaya çalıştığı günleri. Bunlar çoktan geride kalmış, şimdi “mış gibi” bir enternasyonal fuar var karşımızda. Dostlar alışverişte görsün misali. Oysa, Fuar İzmir’de başarılı uzmanlık fuarları yapıyor İZFAŞ. Böyle, bir ‘Enternasyonal Fuar’la düzeyini düşürmesine ne gerek var?
Kültürpark’ta elbette fuar yapılır. Ama bu Kültürpark’ın yeniden kazanması gereken kimliğine uygun bir fuar olur, İzmir Uluslararası Kültür ve Sanat Fuarı… Yaratıcı endüstrilerin tümüne açık, evrensel kültürleri İzmirlilerle buluşturan bir fuar. Bu fuarda, eğlence değil, sanat baş tacı edilir.
Folkart, yalnızca Fuar’ın ana sponsoru mu, yoksa etkinlikleri de onlar mı belirliyor bilmiyorum. Eğer Büyükşehir Belediyesi veriyorsa kararları, biraz daha düşünmelerinde yarar var derim... Elbette, güzel seçimler, nitelikli etkinlikler de var Fuar’da. Mogambo Caz Geceleri gibi. Zuhal Olcay’ı, Alpay’ı, Hüsnü Arkan’ı i izleyemedim ama önceki akşam Şenay Lambaoğlu’nu dinledim. En son iki yıl önce sahnede izlediğim Lambaoğlu’nun sahne hakimiyeti artmış, repertuarı zenginleşmişti. Güzel sesiyle keyifli bir gece yaşattı dinlemeye gelenlere. Ön grup olarak çıkan Grup Gündoğarken de her zamanki gibi coşkulu bir dinleti sundu. 14 Eylül’e dek sürecek Caz Geceleri. Kaçırmayın derim… Tabii, Rock Sahnesi’nde Moğollar’ı ve Redd’i de…
Bu gün başlayan “Sinema Burada Festivali”nde izlenecek güzel filmler var, vizyonda kaçırmış olabileceğiniz… Ama, tanrı aşkına, festival diye sunulan (“mış gibi” yapılan) bu etkinlik yakışıyor mu? İzmir gibi gelişmiş bir kent, sahici bir uluslararası film festivalini hak etmiyor mu?