Yaz sıcaklarının bizzat habercisidir Haziran ayı… Koşulsuz muştular yaz severlere mevsimin geldiğini… Güneşle, denizle, kumsalla bir olur; hayata kısa bir mola verme zamanının geldiğini fısıldar gönlümüze…

Ancak, edebiyat yerine “yazın” ismini de kullandığımız dünya, Haziran ayında çok acı çeker. Ne garip bir tezat değil mi? Her iki kelimeyi de aynı seslerle telaffuz ediyoruz. Birisi bizi Haziran’da mutlu ederken, diğeri yeri dolmayacak acılara sevk ediyor; yazın…

Neydi, yazın başında, yazın dünyasını acıya boğan? Elbet ki, Nazım Hikmet’siz yetim, Orhan Kemal’siz bitkin, sahipsiz ve Ahmet Arif’siz fakir ve yitik mısralardı tümü…

Peki, edebiyatın yüreğine acı fideler diken Haziran ayı, spora ne gibi acılar salmış, nasıl iyileşmez yaralar bırakmış?

Ümit Kayıhan Hocamız ile başlayalım; Attila İlhan’ın, “ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak / hiç doğmamayı isterdim ama / bir kere doğmuşum ölmek yasak” dizelerindeki gibi, başarı dolu yaşamında ölüme meydan okuyan, ancak iki yıl önce, 2018’de tam da bugün aramızdan ayrılan Ümit Kayıhan ile... Göztepe, Balıkesirspor, Altay, Eskişehirspor, Altınordu ve Kuşadasıspor formalarını sporcu olarak, Karşıyaka, Altınordu, Göztepe, Altay, Denizlispor, Antalyaspor, Adanaspor, Diyarbakırspor, Erzurumspor, Ankaragücü, Bursaspor, Malatyaspor, Kocaelispor ve Rizespor formalarını da teknik adam olarak kuşanmıştı Ümit Hoca ve maalesef bugün, iki yıldır aramızda yok.

Bir profesör, futbolun profesörü olarak anılan Abdullah Gegiç ile devam edelim; seksen dört senelik ömrünün yarısını Türkiye’de geçiren, Fatih Terim, Mustafa Denizli, Şenol Güneş gibi teknik adamlara rehberlik eden, Eskişehirspor’un başında, 60’lı yılların sonunda Anadolu ihtilalini gerçekleştiren gerçek bir efsane… 2008 yılının Haziran’ında yitirdik O’nu… Yahya Kemal’in “Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde / Gönlü her yerde buhurdan gibi” dizeleri Gegiç’in ülkemize gönül erliğini yansıtır belki de…

Uzun yıllar Galatasaray’a, Milli Takımlara ve Türk Sporuna hizmet eden, 2011 Haziran’ında dünyamıza veda eden Coşkun Özarı anısına değildi ama Karacaoğlan, “Nice sultanları tahttan indirdi/Nicesinin gül benzini soldurdu/Nicelerin gelmez yola gönderdi/Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm” diye söylerken Coşkun Hoca ve binlercesini düşünmüş olabilir miydi?

Ve bir İzmir’li… O kadar net İzmirli ki, yıllarca oynadığı Altay’ın adını, Özaltay olarak soyadı kabul eden, Türkiye’mizin ilk profesyonel futbolcusu olan ve 1965 Haziran’ında, bir Altay kongresinde, konuşma yaparken, Ahmet Arif’in, “Ölüm bu / Fukara ölümü / Geldim, geliyorum demez” dizelerindeki gibi ansızın gelen ölüm ile dünyamızdan ayrılan Vahap Özaltay…

Jupp Derwall, Alman Milli Takımı ile büyük başarılar elde eden, Galatasaray’a gelişi ile de Türk futbolundaki mantalitenin değişimine sebep olan gümüş saçlı kahraman… O da bir Haziran ayında, 2007 senesinin Haziran’ında yaşama elveda diyenlerden… Özellikle Galatasaray takımının başındayken oynattığı futbolla kitlelerin büyük sevgisini kazanmış, Mustafa Denizli ve Fatih Terim’in de teknik adamlık eğitimlerinde destek olmuş ve o yılların fanatiklerinin de Türkiyeliymiş gibi sevdikleri futbol adamımız… “Fırtınalı göklerden ölümüm andıracak / Yıldırımla vurulmuş kartalın düşmesini” dizlerini kuran Vasfi Mahir Kocatürk, Derwall’in yaşamından yazmış gibi…

Ahmet Arif’in, “Nasıl severim bir bilsen / Köroğlu’yu / Karayılanı / Meçhul Askeri / Sonra Pir Sultan’ı ve Bedrettin’i” dizelerindeki kahramanlarımızdandı Muhammed Ali… Boks sporunun en baba yumruklarına sahipti ve bir nesil onunla, imkansız galibiyet hazlarını tatmıştı. Özellikle de, Ali’nin ringde mücadele ettiği yıllarda, ülkemiz dışında geçim mücadelesi veren gurbetçiler için tarif edilmez bir hazdı. Ahmet Muhip Dıranas’ın, “Uzaktadır her şey, hep… yalnız ölüm / Her yerde, her an yakınımız, ölüm” mısralarındaki gibi ölüm; 2016 yılının 3 Haziran’ında Ali’nin en yakınındaydı...

Arda Turan’ın fırtına gibi estiği, Atletico Madrid takımına transfer olduğu sezona bir göz atalım; o yıl Atletico’da başka bir fırtına, Jose Antonio Reyes esiyordu ki, İspanyolların son gözdelerindendi Reyes… Ne var ki, genç Arda, Reyes’i önce kulübeye, sonra da doğduğu kulüp, Sevilla’ya gönderecekti. 35 yaşlık yarı yaşamına, beş Uefa Avrupa Ligi şampiyonluğu, bir İngiltere Premier Lig, bir İspanya Laliga, bir Portekiz Lig Şampiyonluğu ve iki de İngiltere Kupası sığdıran Reyes, 2019 yılının 1 Haziran’ında, geçirdiği trafik kazası neticesinde hayata gözlerini kapıyordu.

Başka bir genç futbolcudan daha, Kamerunlu Vivien Foe’den de bahsetmeden ve anmadan bitirmeyelim bu yazıyı… 28 yaşında, sadece futbola değil dünyaya da veda eden genç yetenek, kısa yaşamına, iki Fransa Kupası ve iki Fransa Lig Şampiyonluğu sığdırmıştı. Ne büyük acıdır ki, 2003 Konfederasyon Kupasında oynanan Kamerun-Kolombiya maçında, futbol sahalarında ender görülen bir ölüm yaşanmıştı. Neredeyse tüm futbol dünyası, bu ölüme televizyonlarından canlı olarak şahit olmuşlar, Foe’nin, ölüme çalım atamayıp, nasıl da yere kapaklandığını görmüşlerdi. Attila İlhan’ın, “sevmek için geç, ölmek için erken” dizesi, sanıyorum, hem İspanyol Reyes, hem de Kamerunlu Foe içindi…

Dipnot; “Uzayacağa benzer / Tutuştuğumuz lades / İşi gücü bırakıp / Mezarlığa nazır / Bir eve taşındım / Ölüm; Sen beni aldatamazsın / Aklımda…” Behçet Necatigil.