Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olan otomotiv, son dönemde sadece üretim ve satış rakamlarıyla değil, aynı zamanda Hazine'ye sağladığı devasa vergi gelirleriyle de gündemden düşmüyor. Özellikle 2025 yılının Ağustos ayında açıklanan veriler, devletin Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) hasılatında tarihi bir zirveye ulaştığını ve bu gelirin artık bütçenin en önemli dayanaklarından biri haline geldiğini kanıtlar nitelikte. Otomotiv dünyasının nabzını tutan deneyimli gazeteci Emre Özpeynirci'nin Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerinden derlediği rakamlar, sektördeki vergi yükünün ulaştığı boyutu ve vatandaşın bir otomobil sahibi olmak için ödediği bedelin ne kadarının doğrudan devletin kasasına gittiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Yapılan son ÖTV düzenlemelerinin ardından ağustos ayında yaşanan patlama, "otomobil almak hayal mi oluyor?" sorusunu yeniden alevlendirirken, hükümetin kasası ise vatandaştan toplanan vergilerle dolup taşıyor.
Ağustos ayında gelen rekorlar zinciri
Otomotiv pazarında 2025 yılının ağustos ayı, ÖTV geliri açısından unutulmayacak bir ay olarak kayıtlara geçti. EBS Danışmanlık tarafından hazırlanan ve Emre Özpeynirci tarafından paylaşılan tabloya göre, Hazine'nin kasasına sadece ağustos ayında otomotiv satışlarından giren ÖTV tutarı, yüzde 76,65'lik rekor bir artışla 65 milyar 691 milyon TL'ye ulaştı. Geçtiğimiz yılın aynı ayında bu rakam 37 milyar 188 milyon TL seviyesindeydi. Neredeyse ikiye katlanan bu devasa vergi hasılatı, 24 Temmuz 2025 tarihinde yürürlüğe giren ve birçok modeli bir üst vergi dilimine taşıyan ÖTV matrah düzenlemesinin etkisini net bir şekilde gözler önüne serdi. İşin daha da ilginç yanı ise, vergi gelirlerindeki bu astronomik artışa karşın, otomobil satışlarındaki artışın çok daha mütevazı kalması oldu. Ağustos ayında otomotiv pazarı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,62'lik bir büyüme göstererek 104.893 adetlik satışa ulaştı. Bu durum, vergi gelirindeki patlamanın sebebinin sadece daha fazla araç satılması değil, asıl olarak satılan her bir araçtan alınan verginin fahiş bir şekilde artması olduğunu ispatlıyor.
Araç başına ödenen vergi akıl almaz seviyede
Rakamların milyar TL'lerle ifade edilmesi, vergi yükünün boyutunu tam olarak anlamayı zorlaştırabilir. Ancak tabloyu daha net görmek için "araç başına ödenen ortalama ÖTV" rakamına bakmak gerekiyor. İşte bu noktada ortaya çıkan manzara, durumun vahametini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ağustos 2025'te satılan her bir otomobil için devletin kasasına giren ortalama ÖTV tutarı, tam 626 bin TL olarak hesaplandı. Bu rakam, bir önceki ay olan Temmuz 2025'te 556 bin TL seviyesindeydi. Yani sadece bir ay içerisinde, yapılan matrah düzenlemesinin etkisiyle, vatandaşın aldığı her bir araba için devlete ödediği ortalama vergi 70 bin TL birden arttı. Bir yıl öncesine, yani Ağustos 2024'e geri dönüldüğünde ise tablo daha da çarpıcı. Geçen yılın ağustos ayında araç başına ödenen ortalama ÖTV "sadece" 395 bin TL idi. Bir yıllık süreçte yaşanan yaklaşık 231 bin TL'lik artış, Türkiye'de otomobil sahibi olmanın maliyetinin ne denli ağırlaştığını ve vergi yükü altında vatandaşın nasıl ezildiğini gösteren en acı kanıt olarak karşımızda duruyor.
Yıl sonu hedefi sekiz ayda aşıldı
Hükümetin otomotivden elde ettiği vergi gelirindeki başarı o kadar büyük ki, 2025 yılı için konulan hedeflere daha yılın bitimine dört ay kala ulaşılmış durumda. Yılın ilk sekiz aylık dönemine (Ocak-Ağustos) bakıldığında, otomotiv pazarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,60'lık bir büyüme ile 844.761 adetlik satış rakamına ulaştı. Ancak aynı dönemde ÖTV tahsilat rakamındaki artış, yüzde 42,21 gibi devasa bir oranda gerçekleşerek 442 milyar 710 milyon TL'ye fırladı. Bu rakam, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın 2025 yılı bütçesinde otomotivden elde etmeyi öngördüğü toplam 799 milyar TL'lik ÖTV hedefinin, şimdiden yüzde 55,4'ünün yakalandığı anlamına geliyor. Sadece sekiz ayda hedefin yarısından fazlasının toplanmış olması, yıl sonunda hedeflenen rakamın çok daha üzerinde bir vergi hasılatı elde edileceğini garantiliyor. Bu durum, bütçe açığını kapatma ve kamu finansmanını sağlama konusunda hükümetin otomotiv sektörünü ne denli vazgeçilmez bir kaynak olarak gördüğünü bir kez daha kanıtlıyor.
Uzmanından çarpıcı benzetme: tekerlekli vergi dairesi
Otomotiv sektöründeki bu baş döndürücü vergi tahsilatını değerlendiren gazeteci Emre Özpeynirci, durumu özetleyen oldukça çarpıcı bir benzetme kullandı. Özpeynirci, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, ortaya çıkan rakamların, "ÖTV'nin artık hükümet için bir 'tekerlekli vergi dairesi' haline geldiğini bir kez daha kanıtladığını" belirtti. Bu benzetme, aslında durumu mükemmel bir şekilde özetliyor. Satılan her bir otomobil, adeta yollarda gezen bir vergi dairesi gibi işlev görüyor ve Hazine'ye sürekli ve yüksek miktarda nakit akışı sağlıyor. Vatandaş bir otomobil satın aldığında, aslında bir taşıtla birlikte devlete yüklü bir vergi ödemiş oluyor. Bu durum, vergi toplama mekanizmasının ne kadar etkili ve acımasız bir şekilde işlediğini gösterirken, otomobil fiyatlarının neden sürekli olarak arttığını ve ulaşılmaz hale geldiğini de açıklıyor. Fiyatın önemli bir bölümünü oluşturan vergiler, otomobili bir ihtiyaç olmaktan çıkarıp lüks bir tüketim malı kategorisine sokuyor.
Vergi politikası ve vatandaşın çıkmazı
Temmuz ayında yapılan ve vergi gelirlerinde bu denli bir patlamaya yol açan matrah düzenlemesi, aslında hükümetin vergi politikasının temel dinamiklerini de ortaya koyuyor. Otomobil fiyatları kur ve enflasyon nedeniyle arttıkça, araçlar mevcut vergi dilimlerinde kalamıyor ve kaçınılmaz olarak bir üst dilime geçerek daha yüksek oranda vergilendiriliyor. Hükümetin "matrah güncellemesi" adı altında yaptığı düzenlemeler ise bu geçişi hızlandırıyor ve daha fazla modelin en yüksek vergi dilimlerinden vergilendirilmesine neden oluyor. Bu durum, bir yandan devletin vergi gelirlerini maksimize ederken, diğer yandan orta gelirli vatandaşın sıfır kilometre bir otomobile ulaşmasını neredeyse imkansız hale getiriyor. Vatandaş, bir yandan yüksek enflasyona karşı parasının değerini korumak için otomobili bir yatırım aracı olarak görürken, diğer yandan bu yatırımın maliyetinin yarısından fazlasını vergi olarak ödemek zorunda kalıyor. Bu kısır döngü, Türkiye'de otomobil sahibi olmanın ekonomik bir başarıdan çok, ağır bir vergi yükümlülüğü altına girmek anlamına geldiği acı gerçeğini her geçen gün daha da belirginleştiriyor.