Vakit, yılın son köşe yazısını yazma vakti…

2019’a veda edip 2020’ye el salladığımız günlerdeyiz…

Herkesin yeni yıla bakış açısı farklı olabiliyor.

  • Kimisi, 31 Aralık ve 1 Ocak tarihlerine tamamen kayıtsız kalıyor. Onlar için eski yılın son gününün ya da yeni yılın ilk saatlerinin herhangi bir özel tarafı yok. Hatta bu gruptakilerin çoğu inadına saat 24.00 olmadan gidip yatıyor.

  • Kimisi, yeni yıl konusunda çok heyecanlı. Bayılıyor yeni yıla. Haftalar öncesinden hazırlık yapıyor. O akşamı mutlaka özel bir yerde sevdikleriyle geçirmek, eğlenerek, kutlayarak yeni bir yıla girmek istiyor. “Nasıl girersen öyle olur” sözüne gönülden inanıyor.

  • Kimisi, yeni yılı seviyor ama gözünde çok da büyütmüyor. Bahaneyle evde güzel bir yemek yeriz, sevdiklerimizle kutlaşırız, umutları tazeleriz kafasında.

Hangi gruptan olursanız olun, takvimlerdeki “yıl” hanesi hepimiz için değişiyor. 4 gün sonra 2020 demeye başlayacağız. Her yıl olduğu gibi ilk haftalarda dilimize bir garip gelecek, sonunda alışacağız.

Ben yeni yılı sevenler ama gözünde büyütmeyenler grubundayım. Severim yeni yıl zamanlarını. Eskiden kurtulup yeniye adım atma duygusu beni biraz da olsa canlandırıyor.

***

Sizi bilmem ama 2019 benim için öyle harika geçmedi. O nedenle de bu yılın bitmesini biraz iple çekiyorum desem yalan olmaz.

2020’den umutluyum. Bir kere yazılışı da, tınısı da kulağıma hoş geliyor.

Diyorum ki; 2020 kimseleri üzmesin. Güzel bir yıl olsun. Her şeyden önce sağlık getirsin herkese. Kahkaha attırsın, güldürsün yüzümüzü.

Sokaktaki ve barınaktaki sahipsiz canların en çok yuva bulduğu yıl olsun mesela…

Şu fayton sorunu bitsin artık. Özellikle de İstanbul Adalar’daki işkence son bulsun. Öyle “turistik” amaçlı 35 fayton bırakarak sorun çözülmez, bu bilinsin. Hemen şimdi tüm fayton faaliyetleri yasaklansın.

Hoşgörülü bir yıl olsun. İnsanın insana, insanın doğaya ve hayvanlara karşı hoşgörüsü ve merhameti tavan yapsın.

Haydi 2020, göreyim seni!