Dostum Recai Şeyhoğlu'na, “Yazmaktan yorulmadın mı?' diyorum. 'Yoruldum' demiyor. 32’nci kitabını imzalayıp gönderdi. Rekorlara imza atıyor.

Yazıya Mehmet Atilla’nın önsözü ile başlayacağım: “Sayıştay raporları, yolsuzluklar, geçim sıkıntısı, işsizlik, atanamayan öğretmenler, dört yerden maaş alanlar, Kuran kurslarında yaşanan sarkıntılıklar, tarikatların egemenliği, Diyanet’in fetvaları, siyasilerin densizlikleri, kadın cinayetleri, verimli kaynaklarımızın yabancılara satılması, iş kazaları, fabrika yangınları, tren kazaları, çocuk işçiler ve gelinler, iktidar sahiplerinin lüks merakı, gereksinmenin dışında yapılan camiler, komik asgari ücret, komplolar ve daha başka can alıcı konular, bütün bunların fotoğrafını çekiyor işte Recai Şeyhoğlu. Olanı biteni dikkatle izliyor ve tarihe not düşüyor.”

***

Yazar Hasan Efe de okura şöyle seslenmiş: “Her zaman canlı, dinamik ve üretken bir yaşamın içinde yer aldı. O tükenmekte olan ülke değerlerini, yok edilen kaynaklarını, dengesizliği ve yoksulluğu en ince ayrıntılarına dek birkaç haber sitesi, dergi ve gazetelerde yazdı. Hala yazmaya devam ediyor. Bitmeyen sevinç, coşku, enerji ve güçle.”

Dostum Recai sınıf ve özel eğitim sınıfı öğretmenliği yaptı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayınlandı. En önemlisi annesiyle birlikte yurdun dört bir köşesinde, “Rasime-Recai Şeyhoğlu kütüphanelerini açtı. 'Hayatın İçinden' adlı yapıtta Türkiye’nin yazılarla fotoğrafını çekmiş yazar.

***

390 sayfalık eserden bazı alıntıları aktaracağım: “1921 yılında Atatürk bir medreseyi ziyaret eder. Öğrencilere 'itidal nedir' diye sorar. Yanıt alamayınca hocaya aynı soruyu sorar. Yanıt alamayınca hocaya, 'Çünkü kendin de bir şey bilmiyorsun' der. Kendisi bilmeyen öğrencilerine ne öğretebilir ki?”

“Her köyde ışık yakan bir öğretmen ve o köyde bu ışığı söndürmeye çalışan bir papaz bulunur, demiş Victor Hugo. Olup bitenler de hep gözümüzün önünde cereyan ediyor. Açık, açık. Yaptığımız iş mi? Seyretmek. Seyirci toplumu olup gittik, pardon topluluk. Her şeyi alkışlayan, suskun, korkutulmuş bir yığın.”

“Yıllar önce Dokuz Eylül Üniversitesi’nin açılışında konuşan Başbakangençler bakınız, her üniversiteyi bitiren veya tüm halk iş sahibi olur diye bir kural yok. O günlerde keşke Aziz Nesin yaşıyor olsaydı.”

***

“Yazımın başlığında gülmek fiilini görünce bir Karadeniz fıkrası anlatacağımı sakın düşünmeyin. Fıkra değil de yaşanmış bir gerçekliği aktaracağım size. Karadeniz’deki bir köyde turşu suyunun bağışıklığı güçlendirip koronavirüsten koruduğunu duyan 3 aile bir araya gelip turşu kuruyor. Sonuç 21 kişiye virüs bulaştı.”

Haftaya yeniden buluşmak üzere hoşça kalın dostlar.