26 Nisan Pazar günün erken saatlerinde yazılıyor bu yazı. Bakanlık grafiğinin kederli maddesinin karşısında, 2706 yazıyor. Ama onlar rakam değil. Bıraktıkları boşluğu ancak kor gibi duyanların anlatabileceği birer “insan”. Koronanın ekonomiye, turizme, alsat piyasasına, dövize, girdiye çıktıya, borsaya, dövize etkileri konuşuluyor. Konuşulacak, konuşulmalı elbette. Aç karnına mehtap seyredilmiyor. Tam bunu yazarken, AVM Yatırımcıları Derneği Başkanının beyanını bildiriyor haberler. Bu işlerden sorumlu bakan, AVM’lerin açılmasını istiyormuş! Sistemler, iktidarlar vahim bir yüzleşme ve ne diyeceğini bilememe demleri yaşıyor. Trump mesela, bu kaba yaklaşımın şahikasını, seçim kaygısından mıdır, dünya liderliğini anımsatma çaresizliğinden midir, yoksa şu Covid 19’un algıya ve izana yaptığı tahribattan mıdır, “Dezenfekte malzemesini bedene zekredin” diyor, diyebiliyor! Ağzına kaçan sineği öldürmek için zehir içen cehaletle eşitleniveriyor, sarayında yedi kapı kırk kilitle karantinada olan.

Şairinden patronuna, atanmışından seçilmişine, kadınından emekçisine, gazetecisinden çiftçisine… Hepsi bugünlere kendince, niyeti, tıyneti, kelamı ve kalibresi oranında katkıda bulundu. Korona’dan sonrası, bu katkıların derin bir muhasebesine tanık olacak. Yarınlar, biraz da bu katkıların tortuları üstünden kurulacak ya da temize çekilecek. Pompei’den sonra ne yaşandıkça, o yaşanacak. Dünya yorgunluğundan, insanlık kirinden pasından, savaştan ve her türlü sömürüden kurtulacak mı, kurtulmayacak mı? İşte asıl mesele bu.

Coğrafyaları yönetenler, dünya görüşlerinin, kadrolarının, çapsızlıklarının, öngörüsüzlük ve görgüsüzlüklerinin düştüğü sefaletin farkında elbette. İşte o yüzden, ötekileştirdiğini, şiddet dilini doğallaştırdığını, bilimi ve ahlakı mahvettiğini düşünemeden, kristal mağazasına dalmış filler gibi davranıyor, trajikomik gündem arayışlarıyla ön almak, rol çalmak, ikbalini korumak için her şeye hazır olduğunu kanıtlıyor. Cehaletten, popülizmden, demagojiden, kitlelerin sürü güdüsünden yana atılan zarlar, belki birkaç el kazandırabilir. Ama bilmedikleri şudur, parti daha bitmedi ve oyun asıl şu belayı atlattıktan sonra başlayacak.

. Her ne kadar şu kamu spotları, şirketlerin bankaların reklamları “Yine eskisi gibi olacağız” diyorsa da, yanılıyorlar. Coğrafyalar bilimi anımsıyor ve ihmalin nelere yol açtığını konuşuyor, “emek” tümcelerde yerini almakta, “sosyal devlet” en çok kullanılan kavramlardan oldu, hurafe ve saçmalıkların hayat nezdinde beş para değer taşımadığı anlaşıldı, dünyanın hunharca kapışılan bir pasta değil, tüm insanlığın ortak evi olduğu görüldü. Bizim cenahtan örnek verecek olursak, ne güzeldir ki, eve hapsolmanın panzehiri olarak sanat işaret ediliyor. Yine eskisi gibi olmak mümkün mü?

Bu soruyu insanlığın dikkatinden kaçırmak isteyenler, şimdilik en iyi bildikleri ucuzluğa sığınmış görünüyorlar: arabesk, cıvık, kötücül, ölümü kutsamaktan başka çaresi olmayan ve hayatta asla karşılığı bulunmayan hamaset! Ama hayat ve hakikat böyle bir şey işte, bir Korona yani ölüm korkusu, hamaseti boy göstereceği hayat alanlarına sokmayıp, ekranlara, uzaktan el sallamalara mahkûm ediveriyor.

TBMM’nin 100. Yılını ve güzelim 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı, herkese ve her şeye rağmen kutladık. Karantina günlerinin ağır koşulları içinde, hamaset ne yaparsa yapsın, hep birlikte düşündük: TBMM nedir, niye vardır ve bugün ne haldedir? Ulusallık, kof milliyetçilik safsatası ya da kan, ırk ve inanç tüccarlığı mıdır yoksa insanlık ailesine armağan edilmiş-edilmesi gereken bir coğrafya çiçeği midir? Sahi nedir şu Egemenlik, Bağımsızlık, Demokrasi ve Cumhuriyet? Kim hangi şovdan, gösteri soytarılığından, kes yapıştır haberlerden, trollerden, iftira ve karalamalarla gündemi değiştirme çabasından medet umarsa umsun, yaşanan samimi coşku, Korona sonrasına dair bir göstergedir. Rasim Ozan misali soytarıların, bir zamanlar bayrak asıyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü dilden düşürmüyor diye İzmir’e “faşist” deyip “köy” diye aşağılarken, bugün alkışçıları ve sırt sıvazlayanlarınla bayrak sallayıp, Gazi’yi dillerinden düşürmemesine gelince… Mikroplara haddini, bir mikrop bildiriyor. Hayat ve hakikat öğretiyor, öğretecek.