İnsana odaklı siyaset her şeyden önce hümanisttir. Sonra da barışçıdır, özgürlükçüdür. Böyle bir siyasal anlayış tutarlıdır ve halkçıdır. Hümanist olmayan, barışçı olmayan, özgürlükçü olmayan bir siyasi düşünce, içi boş ve aldatıcıdır. Açıkça söylemek gerekir ki; toplumsal özgürlükler, siyasal özgürlüklerden her zaman önceliklidir. Çünkü toplumsal özgürlük, halkın tümü için mutluluk ve esenlik istemidir. İnsan odaklı bir siyaset; daha yüksek bir hümanist anlayışla birlikte, daha yüksek bir toplum düzenini hedefliyor ise bu hedefin manevi kaynağında erdem, maddi kaynağında ise halkın refahı vardır. Bakın ben size bir şey söyleyeyim: Covid-19 dünyayı kasıp kavuruyor, on binlerce insan ölüyor, insanlık şaşkın. Tıp bilimi ve bilim adamları bu zerrecik virüs karşısında ne kadar da çaresiz.

Ancak sosyal devletler, güçlü ekonomik yapılarıyla Covid-19 sürerken vatandaşının yanında yer alıyor. Kanada Başbakanı ne dedi: "Siz parayı düşünmeyin, para bizim işimiz, sizin sağlığınız bizim için daha önemli." İşte bu bir sosyal devlet olmanın özelliği ve güzelliği... Türkiye'de ise devletin ekonomik gücü çok zayıf. Duyduklarımız doğruysa devletin hazinesi tamtakır... Devlet, bu zorlu süreçte halkına doğru bir adım dahi atamıyor. Kapanan işyerleri, iflas eden şirketler had safhada. İşsizlik tavan yapmış durumda. Üretim düşmüş ve var olan üretici ise çaresizlik içinde kıvranıp duruyor.
Çiftçi, esnaf, emekli, işçi açıkçası bu toplumun çok büyük bir kesimi perişan durumda. Ekonominin çarkları dönmez durumda. Bir zamanlar tarımda dünyanın ilk altısı içinde yer alan Türkiye, şimdi saman ithal ediyor, buğday ithal ediyor, hayvan ithal ediyor. Vatandaş etin fiyatını görünce kasabın önünden uzaklaşarak geçiyor. Türkiye, neredeyse her şeyi ithal eden bir ülke durumuna getirildi. Öyle değil mi? Vatandaşın cebi delinmiş, borç içinde yüzüyor. Vatandaş, borçlarını yeni borçlar alarak kapatmaya, geçimini yine borçla sürdürmeye çalışıyor. Yoksulluk çığ gibi büyümüş, açlık sınırı çoktan kapıya dayanmış. Bunun tek bir sebebi var biliyor musunuz? Devlet halka doğru, halktan yana siyaset anlayışından uzaklaştı. Devlet, akıl ve bilimden uzaklaştı. Har vurup harman savurdu. Evet, devletler, akıldan ve bilimden uzaklaşırsa ekonomi de çöker, demokrasi de. Türkiye, akıl ve bilimden, demokrasiden çoktan uzaklaştı ne yazık ki. Toplumlar, mutluluğun kaynağını sapmalarda değil, akılda ve bilimde bulabilirler. Halkçı düşüncenin temeli, akılcılığa ve bilime dayanır. Sosyal devletin temelinde tutuculuğa, akıl ve bilim dışı düşüncelere asla yer yoktur. Edebiyatçı ve siyasetçi Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir sohbetinde Atatürk'e "bir doktirin zorunluluğundan" söz eder.

Atatürk, Yakup Kadri'ye; "Doktirin istemem Yakup Kadri, sonra donar kalırız. Halka doğru yürüyüş halindeyiz. Biz Cumhuriyet'i bunun için kurduk." demiştir. Bu sözleri ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk insana odaklı, bilime dayalı halkçı bir sosyal devlet olunacağını işaret etmiştir. Atatürk, inanç tutsaklığına karşıdır. İnanç özgürlüğünü ise her defasında savunmuştur. Atatürk, "ekonomik özgürlükleri olmayan toplumların her zaman itibarsız, güçsüz ve bağımsızlığını yitirmiş toplumlar olacağını" dile getirmiştir. Şu anda Türkiye bana göre ekonomik özgürlüğünü kaybetmiştir. Vatandaş hayat pahalılığının altında ezilmiş ve halk yoksullaşmıştır. Ekonomi yönetilemez bir konuma getirilmiştir. Artık ekonominin çarkları dönemez hale gelmiştir. Hak ve hukuk ilkelerinden uzaklaşılmış, yargı vesayet altına alınmış ve yargı siyasallaştırılmıştır. İktidar,
halkın refahını artırmak için doğru kanunları koymaktan uzaklaşırsa kaybeden halk olur. İktidar, muhalefetin sesine kulak tıkayarak herşeyi ben bilirim derse, kaybeden Türkiye olur. Yargıda Yaşananlar kaygı yaratıyor. Adalet mekanizmasında; avukatla savcıyı, hakim karşısında eşit görmez iseniz o adalet savunmasız bir adalet olur. Savunmasız bir adalet halkta güvensizlik yaratır.

Artık halkımız iktidardan samimiyet bekliyor, güven bekliyor. Aş, iş ve adalet bekliyor. Vatandaş, kaçak elektrik kullanan kaçakçının, ödemediği elektrik borcunu ödemek istemiyor. Vatandaş geçmediği köprülerin yol ücretini ödemek istemiyor. Vatandaş, yandaş medya istemiyor, yandaş müteahhit istemiyor. Adil bir Türkiye istiyor. Hak, hukuk, adalet istiyor. Vatandaş, halktan yana bir iktidar görmek istiyor. Bu ülkede, servet bir avuç insanda... Milyonlar fakirliğin kıskacında... Vatandaşın bundan daha haklı ve masum bir başka isteği olabilir mi?