Ne zaman yüreğim kabarsa, isyan edesim gelse anneannem gelir aklıma...

1918 Selanik muhaciri... Sokağa çıktığında, siyah örtüyle bezenen evde beyaz örtü ile beyazlaşan saçlarını kapatan anneannem...

Çocukken, "Neden Allah'ım neden" diye bağırdığımda...

"Tövbe Tövbe de... Allah'a isyan olmaz oğlum. Güzel çocuğum tövbe de" derdi.

Kendisi de benim adıma tövbe çekerdi...

***


Yine aynı acıyı yaşadım dün.

Yüreğimden ve aklımdan geçen, "Neden bu acı Allah'ım" sorgusuydu.

Anneannem geldi aklıma...

Yeni yılın son gününde iki acıyla kavrulduk.

Beyefendi kardeşim, insanın temiz ve dürüst örneği gazeteci Ünver Ergün'ü yitirdiğimizi öğrendim.

"Allah sıralı ölüm versin" diyenlerdenim...

Her genç ölüm insanın canını daha bir acıtıyor.

Ünver ile yollarımız 1986'da kesişti. Adana Milliyet Bürosu'ndan İzmir'e gelmiş, bu kara kuru ama çok yakışıklı arkadaşımızla yaklaşık 30 yılı bulan dostluğu yaşadık.

İyi bir spor gazetecisi oldu...

Adı hiç bir zaman gazetecilikte kötü ve çirkin bir olayla anılmadı.

Temizdi...

Ölünceye kadar da temiz kaldı.

Gazetecilikten emekli olunmaz derler, olmadı.

Milliyet sonrası Buca Belediyesi'nde danışmanlık yaptı. Bucaspor ve Göztepe kulüplerinde medya sorumlusuydu. Ama herkes iyi bilirdiki sıkı bir Galatasaraylı idi.

Posta gazetesinde spor müdürü olarak çalışırken amansız hastalık geldi, yapıştı.

Daha beş ay önce halı sahada futbol oynayan Ünver Ergün kısa sürede ilerleyen hastalığa yenik düştü.

Oysa direnmeyi severdi.

Üniversiteyi bitiren kızı diploma töreninde bir kaza sonucu komaya girince eşiyle birlikte onun yaşama tutunması için dualarla direndiler.

Kızı yaşama tutununca çok sevindi.

Onun ayağa kalkması, eski haline dönmesi için müthiş bir uğraş verdi. Bir baba, bir arkadaş, bir kardeş oldu kızına... Balçova'da termal sularda tedavi görmesi için Genel Müdür Turabi Çelebi'nin kapısını çaldığımızda sevinçliydi.

Kızının yaşama tutunmasının ardından yeniden doğmuş gibi büyümesine, eski haline dönmesi için verdiği mücadeleye büyük katkı koydu.

Ben Ünver Ergün'ün bir kişinin dahi kalbini kırdığını görmedim, duymadım...

Kimseye haksızlık yaptığına, kimseyi üzdüğüne de tanık olmadım...

Üzülse de, üzmedi...

Kırılsa da, kırmadı...

Şimdi gel de isyan etme. Onca kötü, onca gitmesi gereken varken ve dünyaya kazık çakarken niye genç ve iyi bir insan gidiyor diye?..

Anneannem geliyor aklıma, benim adıma mutlaka tövbe çekiyor.

***


Ünver Ergün'e içim yandı...

Bir de çok uzun yıllardır tanıdığım Kantoğlu ailesinin evladı Kaptan Kamil Murat'ın kazada ölmesi yüreğimizi yaktı.  İtalya'nın Ravenna Limanı açıklarında batan gemiyi terk etmemiş Murat. Rahmetli Başkomiser Sadi Kantoğlu'nun helal parayla büyüttüğü evlatlarından Mehmet, emniyet müdürü, küçük oğlu Murat ise kaptan olmuştu.

Murat genç yaşta çocuklarını öksüz bırakarak babasının yanına uçtu.

Bugün de onu toprağa vereceğiz.

2015 ölümlerle, üstelik zamansız ve büyük acılarla başladı.

İnsanın isyan edesi geliyor ancak inancı buna engel...

Anneannem geliyor aklıma “Tövbe” çekmekten ve ölenlerin ardından dua okumaktan başka ne gelir elden. Bir de hocanın sorduğu, "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna, "Helal olsun" diye bağırmaktan başka...

Helal olsun...