Böyle bir haziran günü veda etti sevenlerine yüzyılın en büyük şairi. 61 yıllık ömrüne ne şiirler, ne aşklar, ne mücadeleler sığdırdı. Ki bu ömrün en güzel yıllarını İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde demir parmaklıklar arkasında geçirdi. Ağır baskılar sonucu ülkeyi terkettiği 17 Haziran 1951'den, 3 Haziran 1963 tarihine kadar da yaşamında hep sürgün ve yurt hasreti oldu. Yaklaşık 16 yıl süren hapislik süresince yaşamdan hiç kopmaz, müthiş şiirler yazar; ''Demir kafeste dolaşan aslana bak, bak onun gözlerine; çelik çıplak iki hançer gibi taşır sarı gözlerinde kinini Kaybetmeden temkinini, yaklaşır uzaklaşır, gelir gider. Bulamazsın tasma asmağa yer, tüylü kalın boynunda onun ...'' Vala Nurettin'e yazdığı bir mektupta yaşam serüvenini şöyle açıklar; ''Üç türlü yaşamak var. Birincisi yaşadığının farkında olmazsın. Yani yaşadığını bütün azametiyle idrak etmeden yaşarsın. İnsanların büyük çoğunluğu gibi. İkincisi nerede olursan ol, hangi şartlarda bulunursan bulun yaşamak bir saadettir senin için... Üçüncüsü yaşamak yalnızca bir vazifedir. Bazen ölmek nasıl bir vazife olursa, yaşamak de öyle bir vazifedir. Verilmiş bir sözü yerine getirmektir. Benim için yaşamak ister hapiste olayım, ister dışarıda, ister sevgilinin eli elimde ay ışığını seyredeyim, ister hapisane odasının tavanında yürüyen tahta kurusunu.Yaşamak bir saadetti. Şimdi iş değişti. Yaşamak benim için sadece bir vazife oldu.''
 

Olmadı. Hapis çıkışı yaşamını çok zor koşullarda ve ağır baskılar arasında sürdürmeye çalıştı. Ülkeyi terketmeye zorlandı. En güzel şiirlerini memleket hasretiyle yazdı;

Memleketim, memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi

Sen şimdi yalnız saçımın akında
İnfarktında yüreğimin
Alnımın çizgilerindesin memleketim
Memleketim, memleketim...

Zekeriya Sertel, şöyle anlatıyor Nazım'ın vedasını; ''Memleketi terkedeceğinden bir gün önce Kadıköy'de Mühürdar gazinosunda görüştük.Karısı ve çocuğu ile son defa buraya gelmişti. Orada beraber son bir resim çektirdik.O'nun için yeni bir hayat başlıyordu.Memleketini,sevdiklerini, karısını ve bir yaşındaki yavrusunu arkada bırakmıştı.Bir yıl sonra onu Viyana'da Barış Kongresi'nde gördüm.Beni gururla ve sevinçle arkadaşlarıyla tanıştırdı.Güney Amerikalı ünlü şair Pablo Neruda elimi sıkarken 'Bu adamın kadrini,değerini biliniz.Biz onun yanında şair bile sayılmayız.'dedi. ''Sertel büyük ustanın son günlerini ise şöyle anlatıyor; Son günlerde hep ölüm sayıklıyordu. Şiirlerinde bile hep ölümden söz ediyordu.Ölümünden birkaç gün önce yazdığı bir şiirde, nasıl evden çıkarılıp, nasıl gömüleceğini anlatıyordu.İsteği Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmekti. (Baş ucumda bir de çınar ağacı varsa Taş maş da istemem) diyordu. Bu isteği de olmadı.'' Evet olmadı. Ancak Nazım Hikmet, bugün Anadolu'da binlerce çınar ağacının altında minnet, sevgi ve özlemle anılıyor...