Nasrettin Hoca, bir gün komşusuna kazanını ödünç vermiş. Pişkin komşu, 9 ay sonra sırıtarak iade etmiş kazanı. Hoca, hurdaya dönmüş kazanı eline alınca, içinde küçücük bir başka kazan görüp sormuş: "Bu küçük kazan da nedir komşu?"

"Eee, Hoca!" demiş komşu pis pis sırıtarak, "Senin kazan doğurdu!"
Hoca kazanı iyice inceledikten sonra, "Doğurur tabi komşum!" demiş, "Baksanıza kazanın bir tarafına koymuşsunuz..."

Yeşilçam filmlerinin klişesi repliklerinden biri de; “Sen bu mektubu aldığında ben çoktan...” diye başlayan repliktir. Ben de siz bu yazıyı okuduğunuzda Ak Parti çoktan 21'inci yılını kutlamış olacak diye başlayayım bu haftaki yazıma. Evet, Ak Parti siyaset hayatımıza gireli 21 iktidara geleli 20 yıl oldu. Bu 21 yılda tüm yaptıkları; yazdıkları bir senaryoyu tarih yapmaya çalışmaktı.
Senaryonun adı: Vatan Kurtaran Recep!
Bu 21 yıl; yeni bir Kurtuluş Savaşı, yeni bir Atatürk, yeni bir Türkiye yaratma senaryosu ile geçti.
Peki başardılar mı? Nasrettin Hoca’nın fıkrasındaki gibi Yeni Türkiye’yi doğurtmak için eskisine ne gerekiyorsa yaptılar. Ancak unuttukları bir şey vardı; tarihe dayalı senaryo yazılabilir ama senaryoya dayalı tarih yazılamaz.

Bütün dünya tarihinde açıkça yazar ki; bu milletin tarihinde bir tane Kurtuluş Savaşı, bu vatanın bir tane kurtarıcısı ve bu Cumhuriyet'in bir tane kurucusu vardır: Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Onlar, Cumhuriyetimizi Osmanlı'nın reklam arası olarak görseler de, ben bu 21 yılı 'güneş tutulması' olarak görüyorum. Atatürk’le Türk milleti arasına giren karanlık bir dönemden kaynaklanan güneş tutulması. 21 yıllık Ak Parti serüveninin sonunda Türkiye’nin durumuna koyduğum teşhis de her zaman söylediğim gibi 'çoklu organ yetmezliği'.
Başta yasama, yürütme, yargı olmak üzere hiç bir devlet organı düzgün çalışmıyor. Devlet bir sınavı bile düzgün yapamayacak kadar beceriksiz hale gelmiş durumda. Getirilen bu başkanlık sistemi sayesinde başımızda bir 'seçilmiş kral', yaşantımızdaysa içine s.çılmış bir demokrasimiz var. Çünkü demokrasinin kalitesi krallara değil, kurallara bağlılıkla ölçülür ve o kurallar evrensel hukuk kurallarıdır. Ne yazık ki artık sadece demokrasi fakiri, özgürlük açı değiliz. Millet ekonomik olarak da yoksulluk, gerçek anlamda da açlık sınırında.

***

Temel, çocukluk aşkı Fadime ile evlenmiş ve yıllardır hayalini kurduğu ilk gece gelmiş çatmış. Ancak Fadime, Temel'e hiç yüz vermemiş. Temel sabah hayal kırıklığı ve bir karış suratla kahvaltı yaparken, Fadime söze girmiş: "Temelciğum kadınlar uyarulmadan sevişemez. Sen penu hiç uyarmadun. Ben de ondan sevişemedum."
Fadime'yi dikkatle dinleyen Temel kahvaltısını bitirip kahveye giderken: “Pana pak Fadume!” demiş, “Şimduden uyarayrum. Akşama mutlaka sevuşeceğuz!”

Ben de şimdiden sizi uyarayım. Yeşilçam filmlerinin klişeleri gibi seçimlerinde klişeleri vardır. Bunların en yaygını da, 'Köprüden önce son çıkış' klişesidir. Ancak bu sefer durum klişe olmaktan çıktı, önümüzdeki genel seçim gerçekten köprüden önceki son çıkış niteliğinde olacak. Bu seçimde; bu vatan toprakları üstünde gerçekten ya bu zihniyetin kafasındaki yeni bir Türkiye ya da yeniden demokrasinin, özgürlüğün refahın aydınlığı doğacak. Ben ikinciye yürekten inanan, ikincisi çalışanlardanım. Çünkü ben, Atatürk’ün, en büyük eserim diyerek bizlere emanet ettiği Cumhuriyetimizin 100. yılını “Cumhuriyet Osmanlı'nın reklam arasıdır!” diyen bir zihniyetin iktidarında kutlamak istemiyorum. Çünkü ben biliyorum ki her güneş tutulması mutlaka sona erer ve güneş mutlaka yeniden doğar.

Yüreğinizden sevgi, içinizden ümit, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.