Aslında gündem ortada.
Zamlar, yokluk, yoksulluk, hayat pahalılığı, geçinememek, çaresizlik... Çökmüş bir ekonomi, hızla sefalete sürüklenen bir halk...
Ancak öyle bir ülkede yaşıyoruz ki sabah kalkıyorsunuz yeni bir gündem, akşam yatarken bakıyorsunuz gündem değişmiş, başka bir gündem. Bir yıllık gündemi bir haftada yakalar hale geldik. TUİK'in makyajlı enflasyon rakamları açıklandı. Çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Eski TUİK Başkanı Birol Aydemir'in tepkisini hatırlatmak yeterli; ''Utanmıyor musunuz?''
Yeni aya elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarıyla başlamıştık. Çarşı pazar zaten aylardır yangın yeri. İşçi, memur, emekli, çiftçi, esnaf, öğrenci, ev kadını perişan. 'Bittik, geçinemiyoruz, açız.' çığlıkları her yeri sarmış.
Partili cumhurbaşkanı ise,
''Birileri çıkıp aç kaldık diyor. Ya vicdansızlık yapma. Ne aç kaldın? Aç kalan falan yok. Yeter ki bu noktada dürüst ol, samimi ol'' diyor.
Ya işte böyle. Eve ekmek götüremeyen  milyonların tamamı demek ki aynı zamanda vicdansız. Üstelik de hem samimiyetsiz, hem de dürüst değil. Seyretsinler A haberi doyursunlar karınlarını.
Gündem yokluk, yoksulluk ama gelin görün ki son bir haftada bile hızına yetişemeyeceğimiz gündem konuları resmi geçit  yapıyor bu ülkede.
Gezi Parkı eylemlerinin üzerinden 9  yıl geçmesine karşın, siyaset diline yeni terimler armağan edildi partili cumhurbaşkanı tarafından; Çürük ve sürtük...
Neydi bu? Yeni bir gündem mi? Toplum kategorize edilerek, insanlar kamplaştırılarak , mevcut fay hatları derinleştirilerek iki seçim öncesi başarıların tekrar edileceği mi düşünülüyor? Eğer öyleyse çok yanlış. Artık Türkiye, o Türkiye değil. Ekonomi yerlerde sürünüyor. Anketler, AKP'nin bir daha gelmemek üzere yolcu olduğunu ortaya koyuyor.
Bu hay-güy arasında bir de “Dezeformasyon Yasası” adı altında bir çağdışı yasa taslağını Meclis'e sundular.''Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'' medyaya yeni baskı ve sansür getirme amacında… Yasanın bir tek amacı var. Muhalifleri sindirmek ve susturmak. Güya amaç, yanıltıcı bilgi verilmesini önlemek. Peki haberin 'yanıltıcı' olduğuna kim karar verecek? Basın İlan Kurumu mu, RTÜK' mü? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı mı? Hepsinin arkasında siyasi iktidar var. Haberin  doğruluğunu iktidarın saptaması  demokrasiden uzaklaşıp, kişi devletine dönüşülmesini hızlandırmayacak mı? Dünya Basın Özgürlüğü listesinde 149'uncu sıradaki Türkiye kaç basamak daha düşecek? Siz hesap edin.
Bitmedi... Atatürk Havalimanı'nın pistlerini parçaladılar. Millet baçesi yapacaklarmış. İstanbul Havalimanı'na verilen 'Rakipsizlik' garantisinin belgeleri de bu arada ortaya saçıldı.
Dahası var; Erdoğan'ın yakınlarının yönetiminde bulunduğu vakıf tarafından, Amerika'daki benzer vakfa aktarılan milyonlarca doların kayıtları da son günlerin değişmez gündemi oldu.
Bakan Nebati'nin ''dar gelirliler dışında herkes halinden memnun'' açıklamasına ne dersiniz? Gündem olabilir mi? Peki ya partili Cumhurbaşkanı'nın ''Tayyip Erdoğan gitsin demek, bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın demektir'' şeklindeki sözlerini Fransa Kralı 14.Lui'nin 'L'etait C'est moi' (Devlet benim.) sözüne benzetmeye ne dersiniz?
Olmadı mı? Ya seçim güvenliği ve Sadat tartışmaları? ... Gündem bitmiyor.
En son 3600  ek gösterge konusunda Cumhurbaşkanı'nın yaptığı açıklamalar gündeme düştü. Bu kadar olumsuz gelişmeler arasında belki de tek olumlu gündem maddesi oldu. Yeterli mi? Tabii ki değil. Bir erken seçim habercisi mi? Onu da zaman gösterecek.
Son birkaç günün gündeminden bazıları bunlar. Tamamını yazmaya kalksak kitap olacak. İyi ki Danimarka, Finlandiya  yahut Norveç gibi sıkıcı (!) ülkelerde yaşamıyoruz.Yazacak konu bulamayacaktık.