Dr. Tevfik TÜRK / TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı

Toprağın bilimsel tanımı “Yer küresinin yüzeyini ince bir tabaka halinde kaplayan, kayaların ve organik maddelerin değişik ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde geniş bir canlılar alemi barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan, belli oranlarda su ve hava içeren üç boyutlu canlı bir varlıktır” olarak yapılmaktadır.

Toprak üzerinde tüm canlıların barınıp yaşadığı, insan ve hayvan beslenmesi için gerekli ürünlerin yetiştiği yaşayan canlı bir varlıktır ve yaşamın kaynağıdır. Toprak, hava, su ve diğer doğal kaynaklar gibi insan yaşamı için önem taşıyan kısıtlı bir değer, doğal değişim döngüsü içinde atıkların emilmesini sağlayan bir filtre, organizmalar için genetik bir rezervuar, madenler ve suyun saklanması için bir depo, sosyo-ekonomik faaliyetler için mekansal bir temel, tarihi, kültürel mirasımızı gözeten bir unsurdur.

Toprağın doğal oluşum sürecini değiştirmek olanaksız olduğu gibi, teknolojik usullerle yapay üretilmesi de mümkün değildir. Kaybedilmesi halinde yerinde başka bir kaynak da kullanılamaz. Toprağın oluşumu üzerinde oluştuğu ana materyal ve kayaç türüne, iklime, topoğrafyaya ve barındırdığı organizmalara bağlı olduğu gibi oluşumdaki en önemli faktör zamandır. 1 cm toprağın oluşabilmesi için geçen süre tüm bu faktörlere bağlı olarak 200 ile 1000 yıl arasındadır. Ortalama 1 cm toprağın oluşma sürecini 500 yıl olarak kabul etsek bir yapı için feda ettiğimiz süreci anlamak zor olmasa gerek.

O yüzden yerleşimden-sanayiye, turizmden-ulaşıma kadar arazi kullanan tüm fiziki yatırım süreçlerinin sonunda toprak yok olurken, arazi kullandığı halde toprağı yok etmeyen ve onu ekonomik kılan tek sektör “Tarım”dır.

2004 yılında ülkemizdeki tarımsal üretim yapılan arazi varlığımız TUİK verilerine göre 26.593.178 hektar iken, gerek ekim dikimden vazgeçilerek gerekse kentleşme ve sanayiye açılma sebebi ile tarımsal üretimden koparılmalar sonucunda 2020 yılında tarımsal üretim yapılan arazi varlığımız 23.136.583 hektara düşmüştür. Tarımdan ve üretimden uzaklaştırılan bu 3.456.594 hektar arazi Konya hariç tüm illerimizin yüzölçümünden daha büyüktür ki Konya ilimizin yüzölçümü de 4 milyon hektardır.

TÜRKİYE

YILLAR                    TARIM ALANI (Ha)          

2004                           26.593.178,00                       

2005                           26.606.715,00                       

2006                           25.876.271,00                       

2007                           24.887.393,50                       

2008                           24.505.222,50                       

2009                           24.294.680,80

2010                           24.394.205,20

2011                           23.613.761,44

2012                           23.781.999,30

2013                           23.805.511,91

2014                           23.940.713,76

2015                           23.933.614,11

2016                           23.711.159,16

2017                           23.346.598,40

2018                           23.179.985,93

2019                           23.099.503,42

2020                           23.136.583,87

FARK                        3.456.594,13  

AZALMA ORANI   % 13,00

Bölgemize geldiğimiz zaman ise İzmir ilinde 2004 yılındaki tarımsal üretim yapılan arazi varlığımız yine TUİK verilerine göre; 351.440 hektar iken bu alan 2020 yılında 325.500 hektar düşmüştür. Son 16 yılda tarımsal üretimden kopardığımız arazi varlığımız 26 bin hektara yaklaşmıştır. Bu alan ise 25.000 hektarlık Foça ilçesinin tamamından daha büyük, Çeşme (28.500 ha)’den biraz daha küçüktür. Balçova, Narlıdere, Güzelbahçe, Konak, Bayraklı ve Karşıyaka ilçelerinin toplam yüzölçümüne karşılık gelmektedir.

TARIM ALANI (Ha)

YILLAR                     AYDIN           DENİZLİ        İZMİR İLÇE

2004                           390.039,00      377.556,00      351.440,00

2005                           398.261,00      376.075,00      358.200,00

2006                           395.510,50      368.603,20      353.932,60

2007                           384.043,00      364.491,40      344.041,00

2008                           379.228,00      358.909,80      346.172,30

2009                           390.608,50      358.949,50      347.535,70

2010                           375.502,80      367.543,00      349.099,60

2011                           352.624,45      358.902,42      316.886,44

2012                           363.181,91      366.660,23      328.867,12

2013                           368.264,93      367.882,06      327.377,83

2014                           370.241,58      367.435,43      329.774,88

2015                           368.207,86      364.401,89      327.607,59

2016                           364.927,51      358.674,19      327.423,02

2017                           366.608,08      353.732,09      328.673,55

2018                           356.566,58      355.451,19      324.295,64

2019                           352.558,17      360.767,49      322.813,27

2020                           352.460,48      363.218,39      325.500,07

FARK                        37.578,52        14.337,61        25.939,93

AZALMA ORANI   % 9,63            % 3,80            % 7,38

Bu aralar gündemde olan Çeşme-Urla projesi ile 780 hektar, İnciraltı planlaması ile de 700 hektarlık alanların eklenmek istenmesi düşünüldüğünde sadece İzmir’de tarımsal arazi varlığımızın son 16 yılda yüzde 10’dan fazla olacak kaybını göz ardı edemeyiz. Tabi bu bahsettiklerimiz bitkisel üretim için kaybettiğimiz topraklarımız. Sadece Bergama Alibeyli’de Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi yapmak için 250 hektar meramız vasıf değişikliği yapılarak OSB’ye tahsis edilmiştir. Ayrıca tarımsal tesis olarak geçen ancak betonlaştırılan Soğuk Hava Depoları, Tarımsal amaçlı depolar, hayvancılık tesisleri kaybettiğimiz bu alanlara dahil değildir. Bu kayıplarda eklendiği zaman durumun vahameti daha da artmaktadır.

Ne yazık ki son yıllardaki yanlış tarım politikaları çiftçiyi üretimden uzaklaştırmakta, ürettiğinden kazanamama ve geleceğini kuramama durumuna sokmuştur. 2005 yılında çıkartılan 5403 sayılı Toprak Koruma Kanununun 13. maddesinde yer alan, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasına olanak veren istisnalar, yasanın amacı ile çelişmektedir. Yasanın adı ve amacı; toprağın ve özellikle tarım toprağının korunması olduğu halde, 13. madde ile olası her durumda tarım arazileri amaç dışı kullanıma açılmaktadır. Benzinlikten otele, fabrikadan alıveriş merkezine, lojistik-depolama alanlarından maden sahalarına aklımıza gelen her konuda bakanlıkların “kamu yararı” kararı vermesi kanunu aşmanın yolu olmuştur.

Sanayi kuruluşları genellikle su kaynaklarına yakın, ulaşımı kolay ve zemini düz yerleri tercih etmektedir. Bu nedenle ovaların yakınında ve içerisine tarımı ilgilendirmeyen sanayi kuruluşları kurulmakta, sanayilerin atık yönetimini uygun yapmaması nedeniyle de ovalar atık sulardan ve emisyonlardan kaynaklanan kirlenmeye maruz kalmaktadır. Belediyelerin sık sık ilave imar alanları açmak suretiyle, mevcut sahaların kabul edilebilir değerleri aşması sonucu tarım alanlarının kaybı artmaktadır. Ayrıca kum ocakları ile maden sahalarının kapasite genişletme istekleri ile tarım arazilerinin yok edilmesi de ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Anayasa‘nın 44 ve 45. maddelerine göre koruma altına alınan ve koruma görevi devlete yüklenen tarım toprakları, mera ve orman alanlarının, devletin kendi resmi belgelerinde belirttiği amacı dışına çıkarılarak yapılaşmaya açılmış miktarı ürkütücüdür ve Anayasanın ilgili maddelerinin çiğnenmesinin resmi bir itirafıdır. Türkiye dünyada tarıma açılacak arazisi kalmayan 19 ülkeden biri sayılmaktadır. 1 gram kuru tarım toprağında 100 milyon ile bir milyar arasında organizma yaşamaktadır. Yok edilen tarım toprağı aslında binlerce yılda oluşmuş, hayat bulmuş bir canlı varlıktır.

Yine Toprak Koruma Kanunu'nda yer alan ve kanunun çıktığı 2005 yılından beri yapılmayan Arazi Kullanım Planlamaları, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına ve de ardından yapılması gereken Ürün Planlamalarının yapılmaması çiftçiyi tek başına bırakmakta, kazanamayan ve varlığını sürdüremeyen bu kırsalda yaşayan kesimi ellerindeki tek varlık olan arazilerinin imara ve sanayiye açılması için arayışa sürüklemektedir.

Bugünkü kısa vadeli çıkarlar uğruna, tarım topraklarının amaç dışı kullanılmasına bir son verilmesi için, bugünkü kararlarda hiçbir sorumluluğu ve etkisi olmayan gelecek kuşakların refahına ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına, ortak geleceğimize bir saygının gereği olarak, bizlerin yetkilendiği kamu yöneticileri Anayasa ve ilgili Yasalarla yüklenmiş tarım topraklarını koruma görevlerini yerine getirmek zorundadır.