Yazan/ Recai ŞEYHOĞLU

“Her şey birbirine bağlıdır. Karşıtlar çatışma halindedir ve değişmeler bu çatışmalardan doğar. Dünyayı olduğu gibi gerçek yüzüyle görmek diyalektik materyalizmdir.”

Materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefe kuramıdır.

Google’a sorduğunuzda bu yanıtları alıyorsunuz.

Materyalist olduğunu söylediğinde kişiye nerdeyse anasından emdiği sütü burnundan getirenler de bizde.

Doğrular batar çünkü.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar sözü boşuna söylenmiş değil.

Avusturya Başbakanı Sabestian Kurz’un sözlerinin siyasetçilere batması bu yüzden…

“Türkiye’deki insan hakları vahim durumda” demişti, biliyorsunuz.

Sadece Kurz mu?

Mustafa Öztürk adındaki Almanya’ya göçen ilahiyatçı, materyalist mi de ülkemiz için “Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim” diyor.

Koskoca ilahiyatçı! Yalan söyleyecek değil ya…

“İnsan konuşacak kadar bilgili, susacak kadar akıllı olmalıdır” diye bir söz var.

Bu sözü çok iyi kanıtlamış AKP’li siyasetçilerden biri eski enerji bakanlarından biriydi. Taner Yıldız idi yanılmıyorsam…

“Eğitim seviyesi arttıkça AKP’nin hitap ettiği kitlenin daha da daraldığını görüyoruz” demişti.

Başkalarına imam hatibi kendi çocuklarına kolejleri uygun görmeleri bundan olsa zaar…

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi otoriter / totaliter bir rejimdir. Otokrasidir” diyorsa biri, neresi yanlıştır bunun?

Cumhurbaşkanına minicik eleştiride bulunanın bile hakkında soruşturma açıldığını yazmıyor mu gazeteler?

Nedir bu eleştiriye tahammülsüzlük?

Hazar - Karadeniz arası 600 kilometrelik coğrafyada 200 dil konuşuluyormuş.

Farklı dil konuşuyorlar diye boğuştuklarını duyuyor musunuz hiç?

Diyanet İşleri Başkanı / Saray’ın hık deyicisi mollanın konuşmalarını duyunca 1924-60 yılları arasında görev yapan Rifat Börekçi, Şerafettin Yerlikaya, Ahmet Hamdi Akseki ve Eyüp Sabri Hayırlıoğlu hocalarımızı rahmetle anıyorum.

2014 yılında 14 bin 682 silahın neden kaybedildiğini sorsak Saray’ın hık deyicisinin yanıtı ne olur acaba diye düşünüyorum. Bana öyle geliyor ki bu soru karşısında kadınların etek boyundan dem vuracaktır.

2016’da kaybolan silahların sayısının 108 bin olduğunu ve nereye gittiğini sorsak yanıt verir mi dersiniz?

Bu ülkenin en mutlu insanları sağırlar mıdır acaba diye düşünüyorum uzun zamandır.

Mutlu olabilmeniz için görmemeniz - düşünmemeniz - sormamanız gerekiyor SANKİ.

***

Akademik özgürlükte 175 ülke içinde 170. sıradayız. Her yıl düzenlenen Gallup Duygular Anketi sonuçlarına göre en az gülümseyen ülkeler sıralamasında birinci sıradayız. En çok stres yaşayan ülkeler sıralamasında ise dördüncüyüz.

“Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil” demiş ya Fuzuli…

Yaz yaz bitmez tükenmez bir acıtıcı, üzücü ve mahcup edici bir mazi var gerimizde.

Bir zamanların Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin sözünü bilirsiniz: “Mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.”

AKP’nin Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay da Emrullah Efendi’nin izinde gibi.

“Aç olan açım diye bağırmaz” diyorken Cüppeli Ahmet de ondan geri kalmıyor: “Yangının görüldüğü yerde tekbir getirilirse yangın söner.”

Şaklabanlığa ödül veriliyor da bizim mi haberimiz olmuyor yoksa?

Yılmaz Özdil, “Dünya kerizlik olimpiyatı düzenlense altın madalyayı kimseye kaptırmayız” derken pek de haksız değil.

BMC’ye Bi EmSi, CHP’ye CeHaPe diyen, Türkçe-Dilbilgisi konusunda sürekli yanlışlar yapan kişinin Cumhurbaşkanı olarak şimdi bir kitaba imza atmış olması / o kitabın yabancı dillere çevrilip basılması ve dağıtılması, ortaokul mezunu olduğunu bildiğim eşinin de 'Afrika’ya Seyahatlerim' kitabıyla yazar olarak anılıyor olması karşısında karmakarışık duygular içindeyim.

Vay anasını! diyesim geliyor. Daha dün, minicik bir öğrencinin kafasına vuran Cumhurbaşkanımız 'yazar' olmuş ha!.

İstiyorum ki duygularıma tercümanlık eden biri çıksın karşıma. Konuşsun, bilgilendirsin bizleri…

Daha başka…

Peygamberin fakir olduğunu anlatan her kişinin zengin birileri olduğunu görünce insanların yalanı neden bu kadar benimsediklerini düşünür oluyorum.

İkinci Abdülhamit’in 1903 yılında çıkardığı 'şahsi vergi' ile 'hayvan vergisi'nden özellikle de şahsi vergiden neden devlet memurlarının muaf tutulduğunu, bu iki vergiye karşı ilk ayaklanmanın Kastamonu’da başladığının bugün büyük olasılıkla bilinmediğini, en etkili vergi ayaklanmasının 1906 Şubat’ında Erzurum’da başladığını, o günlerin müftüsünün bile bu vergilerin şeriata da aykırı olduğunu söyleyip ayaklanan halka katıldığının neden bilinmediğini birileri anlatsın / öğretsin istiyorum.

Devir Abdülhamit devri de olsa demek ki insanlar isyan edebiliyorlar.

Alkollü içeceklerdeki ve akaryakıttaki verginin ne olduğunu istiyorum ki halkımız da öğrensin. Öğrensinler ki bir vergi cehenneminde yaşadığımızı bilsinler.

Halkına vergilerle bu denli eziyette bulunanların siyasal İslamcılar olduğunu anlasınlar. Anlasınlar ki sandığa gittiklerinde kime oy vermeleri gerektiğini, ona buna sormasınlar.

'Sınamadığımız kalmadı, bu kez de oyumuz materyalist olanlara!' diyecek olanlara özlemle…

Zamanı gelmiştir.