Prof. Dr. Akif ERDOĞRU

Alaşehir, nüfus yapısı bakımından Batı Anadolu kentleri içinde farklılık gösterir. Bizans (306-1453) ve Aydınoğulları (1308-1426) devirlerinde Ortodoks Rum nüfusa sahipken, Yıldırım Bayezit’in (1354-1403) kenti ele geçirmesiyle birlikte, Alaşehir, İslam nüfusla tanışmıştır. Alaşehir’de İslamiyet, büyük ölçüde Yıldırım Bayezit’in faaliyetiyle ilgilidir. 1391 yılından itibaren iki asli nüfus, İslamlar ve Rumlar, kaynaklarda, Alaşehir’in en eski sakinleri olarak görülüyor. Zamanla, diğer kentlerin nüfusu gibi Alaşehir’in nüfusu da farklılaşmış, Rum ve İslamlara ilaveten, Yahudi, Ermeni, Kürt, Süryani ve çok az Avrupalı (Fransız, İngiliz vs.) ve Doğulu (cezalı olanlar) nüfusa sahip olmuştur. Ermeniler ve Kürtler, Alaşehir-Afyon demiryolu inşaatı vesilesiyle yerleşirken, çok az sayıdaki Yahudi, ticaret gerekçesiyle Alaşehir’de yerleşmiştir.

Alaşehir, Cumhuriyet devrine kadar Rum nüfusunu korumayı başarmış Batı Anadolu’daki birkaç kentten biridir. Metropolitlik merkezi olduğundan dolayı, Osmanlıların İslamlaşma siyasetinden az etkilenmiştir. Alaşehir Rumları, kentte, Tekfur Kapısı, Kirmasti, Güzel Papas, Tertecelü, Yarhisar ve Hızır İlyas mahallerinde oturmuşlardır. On altıncı yüzyılda, bunlar arasında Türkleşme ve İslamlaşma devam etmesine rağmen, çok geniş bir kitle Ortodoksluğunu (Hristiyanlığını) korumuştur. Alaşehir Rumlarının bir kısmı, yerli Rum (kadimden beri) olmalarına rağmen, bir kısmı da Osmanlılar devrinde Balıkesir ve Bilecik gibi yerlerden Alaşehir’e getirilmiş olanlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, Osmanlılar devrinde, Alaşehir Rumlarının genel nüfus içindeki oranı yüzde 15’i geçmez. Rumlar, sayısal olarak az olmalarına rağmen, ekonomik ve dinsel olarak Alaşehir İslamlarından daha güçlü oldukları için, kentte hâkimiyeti ele geçirmişlerdir. 1776 yılında Alaşehir’de Güzel Papas Mahallesi'ndeki Ortodoks Kilisesi yandı, yeniden yapıldı. Alaşehir’e bağlı birkaç köyde de Rum nüfus ve kilise mevcuttu. Örneğin; 1849 yılında, Kayacık köyünde Panaya Mirtidiyotise Kilisesi vardı ve burada İncil okunuyordu. İzmir, Yunan işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmeden evvel, Alaşehir İslamlarının, Rumlardan çekindiklerine dair belgeler vardır. Nitekim Alaşehir Rumları, Kula gibi çevre kentlerde yaşayan Rumlarla sıkı işbirliği içine girmişler ve hatta 15 Ocak 1909 (2 Kanunisini 1324) tarihli bir belgeye göre, Sille Gosta Pataria Cemiyeti adıyla bir örgüt kurmaya muvaffak olmuşlardır. Alaşehir’de mukim Ortodoks metropolitin başkanlığındaki örgüt üyeleri, haftada bir iki gün Alaşehir’deki Rum Mektebi'nde toplantılar yapmışlar ve Prens Sabahattin’in adem-i merkeziyet fikrini savunmuşlardır. Alaşehir metropoliti, İzmir metropolitinden sonra Batı Anadolu’da en etkili metropolitlerden biriydi. Bu zat, Atina’ya ve başka Avrupa kentlerine gidiyor, din adamlarıyla Yunanca yazışmalar yapıyordu. 1920’de Alaşehir metropoliti Hrisostomos, Osmanlı idaresinin izniyle, Upsala’ya gitti. Osmanlı idaresinin Alaşehir metropolitlerine nişan takdim ettiği görülüyor. 1841, 1870, 1877, 1900 yıllarında Osmanlı idaresi Alaşehir metropolitlerini nişanla ödüllendirdi. Örneğin 1900 yılında Alaşehir metropoliti Leonidyos Efendi’ye üçüncü rütbeden nişan verildi. Alaşehir Belediye tabipliği de Rumların elindeydi. Yine, Alaşehir’de Hızır İlyas Mahallesi'nde bulunan Rum Mektebi'nde kız ve erkek çocukları Rumca eğitim alabiliyordu. Güzel Papaz ve Ala Yaka gibi mahallelerin nüfusu, Cumhuriyete kadar Rum’du. Bunlar tarım ve ticaretin yanı sıra, esnaf ve zanaatkâr olarak da çalıştılar. Duvarcı kantarcı, kuyumcu ve alçıcı gibi meslekler, Rumların tekelinde kaldı. İzmir-Kasaba demiryolunun Alaşehir’e ulaşması, Alaşehir Rumlarını hem zenginleştirdi hem de Hristiyan dünyasıyla olan bağlarını kuvvetlendirdi. Alaşehir’in 25 Haziran 1919’da Yunanlılarca işgali, bazı Alaşehir Rumlarını sevindirirken, bazılarını da üzdü. Zira Yunan askerleri, zengin yerli Alaşehir Rumlarına da eziyet ettiler. Alaşehir’in Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye’nin merkezi olması, stratejik öneminin yanı sıra, Rumlarla olan gergin ilişkilerin de bir sonucuydu. Burada Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’nin şubesinin açılması, İstanbul hükumetinin talimatlarına aykırı olarak milli iradeden yana faaliyette bulunulması, Alaşehir’de yüzyıllardan beri süregelen Rum-İslam (Türk) mücadelesinin bir sonucuydu. Nitekim Lozan’dan sonra Alaşehir Rumları da tarihe karıştı.

İslamlar, Alaşehir kent merkezinde Yıldırım Bayezit devrinden itibaren kalıcı olarak mevcut olmaya başladılar. Cami, Bazar (Çarşı), Yazıcı Ali, Şeyh, Postullu, Tepecik Mesciti, Sovucak, Kara Abdi Mesciti isimli mahallerde oturdular. Bunlara zamanla yeni mahalleler eklendi. 1255 tarihli nüfus sayımına göre, Alaşehir, Şeyh Sinan, Ab-ı Berd, Cami-i Kebir, Tepecik, Kadı Sinan, Kâtip Ali, İbrahim Çelebi, Elhazer, Arslan Fakı, Karaağaç, Gazi Ali, Eski Çarşı, Palani, Debbağhane, Yenice ve Yaviler mahallelerinden ibaretti.  İlk İslamların Kütahya ve Işıklı bölgelerinden Alaşehir’e geldikleri anlaşılıyor. Rumlar gibi, Alaşehir İslamları da Yıldırım Bayezit vakfına bağlıydılar. Bayezit burada bir cami ile bir medrese inşa ettirdi ve İslamları belirli vergilerden muaf tuttu. Alaşehir İslamlarının, askerlik, ticaret ve tarımla meşgul oldukları anlaşılıyor. Bağlar, İslamlar tarafından dikildi.

YÖRÜKLER / TÜRKMENLER

Alaşehir’in kırsal nüfusunun büyük kısmının İslam olduğunu da belirtelim. 1767 tarihli bir belgede ‘Alaşehir’in Anadolu ve Saruhan sancaklarının bitişiğinde, yol üzerinde, yolcuların güzergâhında, çadır hayatı yaşayan aşiret ve Türkmenler ile eşkıyanın uğradığı bir geçit yeri olduğu’ belirtiliyor bu bölgede ‘devlete ait kaynakları korunmanın zorluğundan’ söz ediliyor. Bu nedenle, Alaşehir’in İslam nüfusu arasında, Yörükler/Türkmenler de mevcuttur. On sekizinci yüzyıl başlarında, Uşak, Eşme, Şuhut, Sandıklı gibi Alaşehir de Yeni İl Türkmenlerinin istilasına uğradı. 1841 tarihli bir belgede Alaşehir’in etrafında ‘Yörük çadırlarının bulunduğundan’ söz edilir. Bunların bir kısmı sonradan yerleşik hayata geçmiştir. Buna örnek olarak Horzum aşireti gösterilebilir. Batı Anadolu’nun pek çok yerinde göçebe veya yarı-göçebe olarak yaşamış olan bu aşiretin kökenleri, Orta Asya’daki Harizm bölgesine kadar uzanır ve tarihleri Celalüddin Harizmşah (öl. 1231) devrine kadar geriye gider. Bunlardan başka ikliminin uygunluğundan dolayı, Suriye’den, bilhassa Rakka bölgesinden, Alaşehir bölgesine gelen, Caber Türkmenleri gibi Suriye kökenli Türkmen aşiretlerine de rastlanır. Araplı ve Tahtacı aşiretleri de mevcuttu.

MUHACİRLER VE MÜBADİLLER

II. Meşrutiyet ilan edilince, Alaşehir ve Akhisar’da halk ve askerler, mahkemeleri bastılar ve evrakı yaktılar. Yine 1923’te Alaşehir’in nüfus kayıtları yakıldı. Bu sebeple, Alaşehir nüfus kayıtları, sonradan oluşturuldu. Mevcut bilgilere göre, Kırım muhacirleri, 1885’te Alaşehir’de iskân edildiler. 1904’te Dobruca Türkleri (Romanya) yerleştirildi. 1908’te Midillili, Bosnalı, Florinalı ve Tikveşli muhacirler ile 1910’da Rusçuk muhacirleri de burada yerleştirildi. Bunlara 1925’te Kavala ve Girit Mübadilleri de eklendi.

EŞKIYALAR

Alaşehir coğrafi yapısıyla eşkıyalığa müsaitti. Bu bölgede on altıncı yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar pek çok eşkıya ortaya çıktı. Leventler, Suhteler, Kamalıoğlu, Çakıcı Mehmet, Akbıyık, Sarı Hasanoğulları, Koca Hasan, Tekelioğlu Mehmet, Curaoğlu Ahmet, Yörükoğlu, Tahtalı Bekir, Sipahioğlu, Kaçaroğlu Halil, Sarıbeyoğlu Mustafa, bu eşkıyalardan bazılarıdır. Eşkıyalığın temel nedenlerinden biri, gelir dağılımdaki adaletsizlikti. Tasarruf edecek toprağı olmayanlar, yerel idarecilerin kanunsuz uygulamalarına maruz kalanlar ve otorite boşluğu, eşkıyalığın temel sebepleri arasındaydı.

ÖZEL OKULLAR

Alaşehir, geleneksel okullardan farklı olarak, Rum okullarındaki gelişmelere (kızların okutulması gibi) paralel olarak açılan özel okullar açısından ilgi çeker. 1912-1914 yıllarında Ravzatü’l-Feyz Kız Mektebi, ilkokul seviyesinde İslam çocuklarına eğitim vermeye başlamıştır. Bu özel okulda çocuklara Kuran ve İslam ilimleri öğretildi. Yine Darü’l-İrfan Mektebi’nin bir şubesinin Alaşehir’de açıldığı görülüyor. Merkezi İzmir olan bu özel okulun Ödemiş’te de bir şubesinin olduğu anlaşılıyor. Ayrıca, 1915 tarihli bir belgede Alaşehir’de Deliler Mektebi’nden söz edilir.

KUVA-YI MİLLİYE MERKEZİ

Osmanlı hükumetinin Kuva-yı Milliye aleyhine faaliyetlerine rağmen, Alaşehir, Batı Anadolu’nun önemli Kuva-yı Milliye merkezlerinden biri oldu. Albay Bekir Sami Günsav’ın komutasındaki Turgutlulu Süleyman Sururi Emekçil, Ömer Lutfi Bey ve Hacim Muhittin Çarıklı’nın gayretleri sayesinde, Kuva-yı Milliye, Salihli ve Alaşehir’de örgütlendi. 16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında, Alaşehir’de, Hacim Muhittin Çarıklı’nın başkanlığında, Alaşehir Belediye Başkanı Galip Bey’in de katıldığı, Alaşehir Kongresi düzenlendi. Sivas Kongresi'nde alınan kararlar, burada da kabul edildi. Kuva-yı Milliye, hem işgalci Yunan kuvvetlerine hem de ayrılıkçı Rum ve Avrupalı tüccarlara ciddi bir tepki gösterdi. Uşak, Bursa ve Kütahya’da iyi örgütlenen Kuva-yı Milliye, gücünü Alaşehir’de yoğunlaştırdı. Hatta Denizli, İzmir ve Aydın’ın işgal altında olmasından dolayı, Alaşehir geçici vilayet merkezi kabul edildi. Kuva-yı Millliye, Osmanlı hükumeti taraftarı olan Salihli Kaymakamı Hasan Fikret’i, Alaşehir’e kaçırarak etkisiz hale getirdi. Demirci Mehmet Efe, Alaşehir ve Salihli bölgelerinde Kuva-yı Milliye’ye destek verdi. Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal Paşa, Kuva-yı Milliye tarafından tutuklandı. Mevcut Osmanlı hükumetinin istifası istendi. Buldan-Alaşehir arasında telgraf hattı çekildi. Alaşehir’e gelen İngiliz ve Fransız askerleri taciz edildi. Bütün bunlara rağmen, Alaşehir iki yıldan fazla Yunan işgalinde kaldı. 1922’de Yunan İşgal Kuvvetleri, İzmir’e doğru çekilirken, Alaşehir’i yaktılar. Alaşehir, Cumhuriyet devrinde yeniden imar edildi. Atatürk’ün onayıyla, burada Avrupai kulüpler kuruldu. 1933’te Alaşehir Ülküspor Kulübü kuruldu. Başkanı Reis A. Kamil’di. 1934’te Salihli’de Gürbüzler Yurdu Spor Kulübü kurulunca, her iki kulüp, futbol, tiyatro, müsamere, izcilik, güreş gibi alanlarda faaliyet göstererek, Cumhuriyet ideolojisinin yayılmasına çalıştılar.

Doğal kaynaklar ve ticari ürünler

Linyit, civalı antimon, simli kurşun, kükürt ve Sarıkız maden suyu gibi Alaşehir civarındaki madenleri işletme imtiyazı, tamamen ecnebilere verildi. Demiryolunun Alaşehir’e ulaşması, İzmir limanı ile nakliyatı kolaylaştırdı. Tütün, üzüm mahsulleri, hububat, hayvanat, palamut, güherçile, meyankökü, sarı boya kökü, Alaşehir’in ticari ürünleri arasındadır. Bu ürünler kolaylıkla Avrupa pazarlarına ulaştırıldı.