Hazırlayan/ Özde Koca ve Gökmen Küçüktaşdemir

Bizim ülkemizde antik kentler pek sevilmez. Başka ülkelerin vatandaşlarının bizim ülkemizin tarihini bizden daha bilmesinin bir nedeni budur. Bir, iki tanesine giden yurdum insanı hepsindeki taşların, heykel parçalarının aynı olduğunu düşünür. Okumayı sevmediği için bilgilendirme tabelalarını pas geçer. Antik kent gördüğünde de yolunu değiştirir. Oysa, küçük bir azınlık bilir ki bu kentler farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, gelecek kuşaklara kültürel miraslarını ve tecrübelerini bırakmışlardır.

Biz, antik kentleri ve müzeleri gezmekten hoşlanan o küçük azınlıktanız. Geleceğimizi inşa ederken geçmişten ders çıkarmanın peşindeyiz. Yıllar önce ziyaret etmiş olsak da kimi antik kentlerin yeniden yolunu tutuyoruz. Böylece unuttuklarımızı tazeliyor, yapılan yeni restorasyon çalışmalarını ve yeni buluntuları görüyor, kenti tekrar gezme şansına sahip oluyoruz.

10 YIL SONRA BUGÜN

Muğla'nın Milas ilçesindeki Labranda Antik Kenti de onlardan biri. Yaklaşık 10 yıl önce, bugün inşaat çalışması nedeniyle etrafı kapatılmış olan Gümüşkesen Anıtı'nı ziyaret ettikten sonra Labranda'ya gitmiştik. O zaman etrafı tahta çitle çevriliydi. Üzerinde, "Giriş 5 TL" yazıyordu. Antik kentin hemen yanı başında bir ev vardı ve bu bölgeyle o evde yaşayan ailenin reisi ilgileniyordu. Geçtiğimiz günlerde yeniden Labranda'ya yolumuz düşünce o evin kazı evi olarak kullanıldığını, kente bakan kişinin emekli olduğunu öğendik. Kentin etrafı tellerle çevrilmişti. Kazı başkanı bir Fransız. Lyon Üniversitesi'nden Prof. Dr. Olivier Can Henry. Eşi ise bir Türk. Tesadüfen 8 yaşındaki kızlarıyla tanıştık. Bize Labranda'da olmaktan çok mutlu olduğunu söyledi. Kentteki tabelalarda kentin geçmişte sıkıcı bir yer olma ihtimalinden bahsedilmiş. Antik kentteki kazılarda çalışan arkeoloji öğrencileri ile sohbetimizde ise onlardan bu kazı alanında olmaktan mutlu olduklarını, çalışmalara yeni başladıklarını ve kazıların 2 ay süreceğini öğrendik.

Baharda rengarenk çiçeklerle bezenen, kışın ise beyaz bir örtü giyinerek oldukça güzel manzaralar sunan Labranda Antik Kenti'ni yazın sıcakta gezmek çok da zor değil. Ağaçlar gölgelerini size, dinlenmeniz için sunuyor. Antik kentin tam ortasındaki sakız ağaçları familyasından olduğu düşündüğümüz yaşlı ağacın gölgesi rüya gibi. Kazı ekibini hemen altındaki uzun masada yemek yiyip sohbet ederken düşünmek çok eğlenceli. Kim bilir yıllar önce bu ağaç gölgesinde kimleri misafir etmişti.

KUTSAL BİR ALAN

Karia uygarlığının haç yeri olan Labranda, dağların üstünde kutsal bir alan olarak kurulmuş. Antik çağın ünlü tarihçisi Heredot, eserlerinde ismini antik çağlarda savaş aracı olarak kullanılan çift ağızlı balta ‘labrys’den alan Labranda'dan övgüyle bahsetmiş. Anadolu'nun güneybatısında yaşamış olan Karialılar için Labranda oldukça önemli bir kült merkeziymiş. “Çift Baltalı Tanrı” Zeus Labraundos kültünün kökeninin, su kaynağı ve tapınak terasının hemen üzerindeki büyük kayaya dayandığı düşünülüyor. Mylasa'dan (Milas) başlayan ve “Kutsal Yol” olarak adlandırılan 14 kilometre uzunluğuna ve 8 m genişliğe sahip taş kaplamalı bir yol ile ulaşılan Zeus Labraundos'un kutsal alanındaki en eski buluntular M.Ö. 5'inci yüzyıla ait.

En eski buluntuların M.Ö. 600 yıllarına ait olduğu antik kente, MÖ. 4'üncü yüzyılda Mausollos ve İdrieus adlı satraplar suni teras, giriş binası, anıtsal merdiven, iki ziyafet salonu, sundurmalı yapı, stoa ve etrafı sütunlu Zeus mabedi inşa ettirdi. M.S. 4'üncü yüzyılda ise meydana gelen yangın felaketinden sonra kutsal alan kült yeri olmaktan çıktı.

M.Ö. 4'üncü yüzyılda kente en parlak dönemini yaşatan Karia Satrapı Moussollos ve kardeşi İdrieus; Labranda’yı bir aile kutsal alanını çevirip, kutsal alanda her yıl 5 gün süren dinsel bayramların kutlanmasını geleneksel hale getirmişler. M.Ö. 355 yılında yapılan kutlamalar sırasında bir suikasttan kıl payı kurtulan Moussollos, kentte büyük bir imar faaliyeti başlatmış, Zeus Tapınağı da dahil olmak üzere bir dizi anıtsal yapı yaptırmış.

BİZANS KİLİSESİ

Helenistik devirde (M.S. 3-1 yüzyıllar) sadece bir çeşme yapısı inşa edilmiş olan kutsal alanda; M.S. 1-2'nci yüzyıllarda Kuzey Stoa yeniden inşa edilmiş ve 2 hamam yapısı ile birkaç yapı daha eklenmiş. M.S. 4'üncü yüzyılda, yöre halkının Hıristiyanlığı kabul etmesi ile Doğu Propylon yakınında bir Bizans Kilisesi yapılmış.

İderius zamanında yapılan ve İon tarzında, ön yüzü 6, yan yüzleri 11 sütunla çevrili olan şehrin tapınağının doğusunda agora, kuzeyinde korinth üslupta yapılmış stoa yer alıyor. Yapının önünde yarım daire bir eksedra, birkaç heykel kaidesi, güney doğusunda bir dayanma duvarı bulunuyor.

Bu duvarın içinde ön yüzü 4 sütunlu bir çeşme yer alırken tapınağın güneyinde bir depo ve tepede 12 kuleli oval bir kale göze yer alıyor. Kent yüksekçe bir dağın üzerine kurulu olduğundan zirveye doğru çıktıkça, hem kente hem de bölgeye daha fazla hakim olabiliyorsunuz. Biraz zor görünse de en yukarıda manzara harika. Tapınağın çevresinde ve kutsal yolun kenarında kayalara oyulmuş oda şeklindeki mezarlardan üzeri beşik tonozla örtülü, biri büyük diğeri küçük 2 odalı mezarın rahip ailesine ait olduğu düşünülüyor. Bu mezarları görmek için baya yukarı çıkmanız gerekiyor.

Bu kutsal alan, Labranda Antik Kenti’nde Zeus’a adanmış tek kutsal bölge. Bu alanda Kar kavimleri yılın belli günleri toplanıp ayinler yapıyor, kurbanlar adayıp aynı zamanda ülkeleri için önemli kararlar alıyorlardı.

1830'da ilk çalışmalar yapıldı

Labranda, örenyerinin modern zaman araştırmacıları tarafından yeniden ele alınışı 1830'lu yıllara dayanıyor. Burada yürütülen yapıları ilk kağıda dökme çalışması, Antik Yazıt ve Eserler Akademisi'nin (Académie des Inscriptions et Belles Lettres) üyesi, dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından Yunanistan ile Ön Asya'da araştırmalar yapmak üzere görevlendirilen Philippe Le Bas isimli bir Fransız tarafından gerçekleştirilmiş. Philippe Le Bas, Labranda'yı 17 Mart 1844'te ziyaret etmiş. Revue Indépendante Dergisi'nin Mayıs-Haziran 1844 sayısında yayınlanmış mektubundan şu alıntı, araştırmacının tapınaktan ne denli etkilendiği göstermekte: "… işte sonunda yorucu araştırmalarımın konusu, Labranda'daydım. Strabon, buradaki Jupiter Stratius Tapınağı'nın son derece eski olduğundan bahseder. Yayladaki mabedin kalıntıları, her şey, çok eskilere uzanan antik dönemin habercisi. Bu, şimdiye kadar gördüklerime hiç benzemeyen bir şey…".

Örenyerindeki kazılar, ancak 1948'den sonra Uppsala Üniversitesi'nde klasik arkeoloji profesörü İsveçli Axel W. Persson gözetiminde başlamış. Elli yıl boyunca, tapınağın üçte ikisi gün yüzüne çıkartılmış. Bu vesileyle, 1955'ten 1995'e toplam 10 cildi bulan bir yayın dizisi ortaya çıkmış. 1980 ve 1990 arası dönemde alandaki kazı çalışmaları yavaşlamış ancak 2004'te Uppsala Üniversitesi klasik arkeoloji profesörü Lars Karlsson yürütücülüğünde yeniden başlamıştır. Araştırmacının amacı hanedanlığın geç dönemleri ve tapınak bölgesi gibi şimdiye dek hiç ele alınmamış noktalarla ilgilenmek olmuş. 2011 yılında Olivier Henry'nin yürütücü olarak atanmasının akabinde Fransız Labranda Arkeoloji Çalışmaları, Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından başlatılmış, Olivier Henry 2012'de kazı yöneticisi görevine getirilmiş

Nasıl gidilir?

Labranda Antik Kenti, Muğla’nın Milas ilçesinin 15 km kuzeyinde, Kargıcak Köyü yaylağında bulunuyor. İzmir'den uzaklığı yaklaşık 2.5 saat. Labranda’ya ulaşım dar ve virajlı dağ yolları ile sağlansa da antik kente yaklaştıkça çam ormanlarıyla örtülü Beşparmak Dağları’nın havası yolculuğa ayrı bir güzellik katıyor. Biz dağ yollarını seviyoruz. Umarım siz de seviyorsunuzdur.