Ne diyelim bilemedik, komik mi, tuhaf mı yoksa klasik Türkiye örneği mi? İzmir gündemi ile az çok ilgilenenler, kamuoyunun uzun yıllar Ege Medeniyetleri Müzesi’ni tartıştığını bilir. Öyle böyle değil, yaklaşık 15 yıldır müze konuşulur. Hele ki bir zamanların havalı açıklamalarıyla dikkat çeken Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay döneminde.

“...Ege Medeniyetleri Müzesi, Halkapınar Sümerbank arazisi üzerinde olacak.

... Hayır efendim en güzeli Kadifekale’de olmalı.

...Atina Akropolis Müzesi’nden daha büyük ve görkemli bir müze inşa edeceğiz.”

Neler gördük neler. Üç günde bir attığımız manşetleri hatırlıyoruz. Sonrası malum. Konu unutuldu. Ulusal, yerel hiç bir yetkili müze kelimesini ağzına almaz oldu. İzmir turizmine dev ivme kazandıracak, fark yaratacak bu proje uzun süre rafa kalktı.

SESSİZ SEDASIZ İHALE

Ardından sessiz sedasız bir haber aldık. Müze; Alsancak'ta eski Tekel Sigara Fabrikası olarak kullanılan 20 bin metrekarelik kampüs alanında yapılacaktı. Sorsalar fikrimizi söyler, Atina Akropolis’le kıyaslayacağınız bir müze orası olamaz, bu toprakların dev eserlerini çok daha görkemli bir görünümle yapmanız gerekir, Atina’ya hiç gitmediniz mi derdik. Ülkenin ilk üretimlerini de temsil eden sigara, incir, rakı gibi ürünler için bir müzeye pekala dönüştürülebilir.

Ancak turizm alanında kentin en büyük kozu olacak bir Ege Uygarlıkları Müzesi olabilir mi, kuşkuluyuz diyemedik. Sormadılar. Hoş kentin ortasında mezbeleliğe dönüşen Tekel Sigara Fabrikası da müze olacak kapasitede ama daha farklı, daha küçük çaplı. Neyse... Yıllarca oyalanan Kültür ve Turizm Bakanlığı aniden 15 Ağustos 2017 tarihinde Ege Medeniyetleri Müzesi proje yapım ihalesine çıktı. İhaleyi 1 milyon 478 bin 294 lira bedelle İstanbullu E. S. Yapı Şehircilik Mimarlık Restorasyon San. Tic. Ltd. Şti. kazandı.

Sonrasında sadece duyum aldık. İzmir’i, kenti tanımayan kişiler İzmirliler adına çalışıyorlardı.

İzlediğimiz kadarıyla, tek kişiye sormadılar. Biz yıllarca tartıştık, onlar kimsenin, ilgili yerel kurumların, odaların, STK’ların, fikrine ihtiyaç duymadılar. İzmir Etnoğrafya Müzesi ile Arkeoloji Müzesi'nin de taşınacağı, sergileme, yeme içme mekanlarıyla interaktif bir müze olacağını öğrendik uzaklardan. Tamam bu sadece proje yapım ihalesi ama müze, sonuçta bu proje esas alınarak konuşlandırılacak. Konu İzmir için oldukça mühim. Dünyanın büyük kentleri yabancı turistlerin önemli kısmını devasa müzeleriyle çeker. Paris Louvre Müzesi 2018 ziyaretçi sayısı 9.7 milyon kişi. Yunanistan'a gelen 2.5 milyon ziyaretçinin yüzde 80'i Akropolis'i ziyaret ediyor.

İzmir’de müze için gelen tek yabancı turist yok. Hatta dünya mirası Efes’i görmeye gelen kültür turizmine meraklı turistler dahi İzmir’e uğrama ihtiyacı hissetmiyor.

BİR DE İZMİR’E SORSAYDINIZ

Ege Uygarlıklar Müzesi, İzmir’in kent markalaşma sürecine ve azalan turist sayısının çoğaltılmasına yönelik eldeki en büyük şanslardan biri. Yanlış anlaşılmasın buranın da müze olması fikri olumlu. Nihayet o aşamaya geldik ama süreç içinde yerelin fikri alınmadan İstanbullu bir firmanın hazırladığı projenin dayatılarak Ege Uygarlıkları Müzesi’ni oldu bittiye getirmek doğru olmayacaktır. Az kaldı projenin bitiş tarihi 4 Şubat 2019. Biz son uyarımızı yapalım ve ve bekleyelim bakalım, karşımıza nasıl bir proje ile çıkacaklar? Ah benim güzel ve tuhaf ülkem.

Ya on yıllar boyu tartışıyor çözüme gidemiyor ya da devasa projeleri aniden oldu bittiye getiriyoruz!

SANAYİ ÜRETİMİNDEKİ DÜŞÜŞ

Türk ekonomisine yönelik sıkıntılar anlatıldığında karşımıza ilk sunulan argüman; “Sanayi üretimimiz yüksek seyrediyor” olur. ‘Sanayide sorun olmadıkça, ekonomi bu zikzaklardan çıkar’ yaklaşımı hakimdir. Ancak TÜİK, sanayi üretiminin 2018 Kasım ayında yüzde 6.5 azaldığını açıkladı. İlk düşüş başgösterdi. Oysa hep anlatmaya çalıştık. Sanayi üretiminin azalmasının ana gerekçelerden biri, yeni yatırımların yapılamıyor olmasıydı. Siz yeni yatırımlar yapamadıkça elinizdeki tesisler tam kapasite çalışıyormuş gibi görünüyor. Ancak şimdi bu gerçeğe rağmen düşüş rakamlara yansıdı. Bizler elimizde yerel seçimler şekeri oyalanıyoruz ancak artan döviz kurları, aşırı faizlerle gerçekleşen yurtdışı borçlanmalar, artan hammadde ve girdi fiyatlarına karşın canlanmayan talep ve daha birçok ciddi tehlike Demoklesin Kılıcı gibi başımızın üzerinde sallanmaya devam ediyor.