Haber/ Sinan KESKİN

Bir süredir iktidarın hedefinde olan, kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen, “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, Pınar Gültekin’in eski erkek arkadaşı Cemal Metin Avcı tarafından katledilmesinin ardından yeniden gündeme geldi. Toplum olarak temel problemimiz, doğru bilgiye tahammülü olmayan kesimlerce katledilen Uğur Mumcu'nun söylediği gibi; bilgi sahibi olamadan fikir sahibi olmamız. İstanbul Sözleşmesi'ne karşı çıkanların büyük çoğunluğunun olduğu gibi savunanların da bir kısmının sözleşmenin içeriği konusunda bilgi sahibi olmadıkları çok açık. Peki her platformda dillendirilen İstanbul Sözleşmesi nedir? Amacı ve yükümlülükleri nelerdir? Hangi ülkeler imzaladı? Sözleşme feshedilebilir mi?

İlk imzalayan Türkiye


İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan bir Avrupa Konseyi sözleşmesi. Sözleşme, bugüne kadar Avrupa Konseyi'ne üye 47 devletten 34'ü tarafından onaylanıp yürürlüğe konuldu. Avrupa Konseyi üyesi olup sözleşmeyi imzalamamış sadece iki ülke var: Rusya ve Azerbaycan. Sözleşmeyi imzalamış olup henüz onaylamamış ülkeler ise Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Ermenistan, Letonya, Litvanya, Lihtenştayn, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık. Türkiye'de imzaya açılmasından sonra onay için TBMM Genel Kurulu'na sunulan İstanbul Sözleşmesi, 14 Mart 2012 tarihinde AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oybirliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis'te onaylandı. İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a göre devlet, şiddetten şikâyetçi olan kadına, dilerse çocuklarıyla birlikte barınma imkânı veriyor. Süreç sona erene değin maddi yardım sağlıyor. İş ve hatta kimlik değişikliği yapmak isterse yardımcı oluyor. Şiddet uygulayan hakkında en az bir ay süreyle uzaklaştırma kararı alınıyor.  

Sözleşme daha çok kadınlar için olsa da erkek ve çocukları da kapsıyor. Erkeklerin de aile içi şiddet ve zorla evlendirilme gibi bazı şiddet türlerine maruz kaldığını belirterek, taraf devletleri, sözleşme hükümlerini erkekler, çocuklar ve yaşlılar dahil olmak üzere, aile içi şiddetin tüm mağdurlarına uygulamaya davet ediyor. Sözleşme, aşırı muhafazakâr çevrelerin iddialarının aksine, aynı cinsiyetten olan çiftlerin yasal olarak tanınması da dahil olmak üzere, toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimle ilgili olarak yeni standartlar getirmiyor. Aile ve evlilik kavramları konusunda yeni tanımlar içermiyor. Sözleşmenin taraf devletlerce uygulanışını izlemek amacıyla oluşturulmuş GREVIO (Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Konusunda Uzmanlar Grubu) adlı bir denetim mekanizması da bulunuyor. GREVIO Türkiye hakkındaki ilk ve tek denetim raporunu Ekim 2018’de yayımladı.

Çekilme sinyalleri veriliyor


Kadına yönelik erkek şiddetinin önlenmesi noktasında kadınlar için hayati öneme sahip olan İstanbul Sözleşmesi, AKP iktidarı ve yandaş medya tarafından sık sık hedef alınıyor. Son dönemde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere siyasiler, sözleşmeden çekilebileceğine ilişkin sinyallerin veriyor. Türkiye'de kadın cinayetlerinin durdurulmasını talep eden ve protesto gösterileri düzenleyen kadınlar ise sözleşmenin uygulanması çağrısı yapıyor. Son olarak Pınar Gültekin cinayetiyle birlikte yeniden gündeme gelen sözleşme için sosyal medyada #İstanbulSözleşmesiYaşatır etiketiyle çağrılar yapılıyor. 

1 Temmuz'da videokonferans yöntemiyle AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'na katıldı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olarak, "Çalışıp gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur" ifadelerini kulanmıştı. Toplantıdan bir gün sonra, 2 Temmuz Perşembe günü de AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, çeşitli yerel televizyon kanallarında aynı anda canlı yayımlanan "Anadolu Soruyor" programında, İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili soruya şu yanıtı vermişti; "İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması gerçekten yanlıştı. Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan, bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi bir de cinsel yönelim tercihi. LGBT vesaire gibi marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar olduğu görülüyor. İstanbul Sözleşmesi olmazsa Türkiye'de kadına karşı şiddet artar tezi de bir şehir efsanesidir. Yalan yanlış propagandadır. Türkiye'de bütün siyasi partilerin tabanlarında İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması ya da bunun bir düzenlemeyle revize edilmesi konusunda çok ciddi beklentiler vardır. Bunun aileye zarar verdiği konusunda endişeler var. Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır."
Kadına yönelik fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet her tür şiddetle mücadele konusunda “Önleme, Koruma, Kovuşturma ve Destek Politikalarından” oluşan dört temel yaklaşım içeren İstanbul Sözleşmesi, şiddetle mücadelede bağımsız bir izleme mekanizması bulunan ve yaptırım gücü olan bağlayıcı ilk Sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi aynı zamanda uluslararası hukukta, şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk Sözleşmedir.

Sözleşmenin amacı nedir?

– Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak
– Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak
– Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak
– Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak
– Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Yükümlülükleri nelerdir?

– Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.
– Taraflar herhangi bir gerçek veya hükmi şahsiyetin bu Sözleşmenin kapsamında kalan her türlü şiddet eylemini önleyecek gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. Bu bölüm uyarınca alınan tüm tedbirlerle, belirli şartlar nedeniyle hassas konuma gelmiş insanların ihtiyaçları göz önüne alınacak ve karşılanmaya çalışılacak ve tüm tedbirlerin merkezinde mağdurların insan hakları yer alacaktır.
– Taraflar özellikle gençler ve erkekler olmak üzere, toplumun tüm bireylerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının önlenmesine aktif bir biçimde katkıda bulunmasını teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri alacaktır.
– Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.
– Taraflar kadınların güçlendirilmesine yönelik program ve faaliyetlerin yaygınlaştırılması için gerekli tedbirleri alacaklardır.

Sözleşme feshedilebilir mi?

Kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadele için hazırlanmış İstanbul Sözleşmesi’nin bir taraf devlet tarafından feshedilmesi mümkün. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri birer deklarasyonla sözleşmeyi bypass arayışında. Her uluslararası sözleşme gibi İstanbul Sözleşmesi de taraf bir devlet tarafından feshedilebilir. İstanbul Sözleşmesi’nin 80’inci maddesi "Taraflardan herhangi birinin, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle istediği zaman sözleşmeyi feshetmesine" olanak tanıyor. Sözleşmenin feshinin, konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren "3 aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde" yürürlüğe gireceğini belirtiyor. Ancak Avrupa Konseyi'nin anayasal konulardaki referans organı konumundaki Venedik Komisyonu, Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin Andlaşmalara Riayet’le ilgili 26’ncı maddesinin (Pacta sunt servanda - Ahde Vefa), yürürlükteki andlaşma ve sözleşmelerin taraf olan devletleri bağladığını ve iyi niyetle icra edilmelerini gerektirdiğini hatırlatıyor. Venedik Komisyonu tarafından İstanbul Sözleşmesi hakkında hazırlanan bir görüşte, Viyana Sözleşmesi’nin, "Bir taraf bir andlaşmayı icra etmeme gerekçesi olarak iç hukukunun hükümlerine başvuramaz" şeklinde ifade edilen 27’nci maddesine gönderme de yapılmakta.