“Genel Kurmay Başkanlığı’nın Ankara – 12 Aralık 1972 tarihli İlk Kurşun Anıtı konulu İzmir Garnizon Komutanlığına gönderdiği, Umum Jandarma komutanı Miralay Ali Kemal Sırrı’nın 5 Haziran 1335 tarihli İzmir’in işgaline dair raporundan başlamak üzere güveniler belge ve hatıratları sunuyoruz..”

Hazırlayan: Yaşar AKSOY

Şimdi “İlk Kurşun’u gerçekte kim attı?” sorusunun yanıtına yaklaşıyoruz. İzmir’in işgalinde ilk direnişi Hasan Tahsin’in silahlı bir biçimde yaptığına dair kesin belgeleri ve hatıratları sıralayalım:

Genelkurmay başkanlığı yazısı

Aynen yayınlıyorum:

“T.C. Genel Kurmay Başkanlığı – Ankara – 12 Aralık 1972, HRP.T.: 9234-3-72 Tar.Yaz., KONU: İlk Kurşun Anıtı.

Garnizon Komutanlığına – İzmir, İLGİ: (a) İzmir Garnizon Komutanlığının 18 Ekim 1972 gün ve PER: 6110-1711-72 sayılı yazısı, (b) Umum Jandarma komutanı Miralay Ali Kemal Sırrı’nın 5 Haziran 1335 tarihli İzmir’in işgaline dair raporu.

1. İlgi (a)’daki yazı ve ilgi (b)’deki rapor ve mevcut tarihi eserler ışığında incelenmiş, varılan sonuçlar aşağıya çıkartılmıştır:

a- Her ne kadar ilgi (a)’daki yazıda belirtildiği gibi, ilgi (b)’deki raporda da ilk kurşunun nereden ve kimin tarafından atıldığının anlaşılamadığı ve bunun muhtemelen İzmir rıhtımına ilk çıkan Yunan müfrezesine refakat eden bir Rum’un tabancasından ihtiyari dışında atılmış bir kurşun olabileceği ileri sürülmekte ise de, 15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusu ve İzmir’deki Rumların irtikap ettikleri cinayet ve mezalim sorumluluğunun kısmen de olsa hafifletilmesini önlemek bakımından ilk kurşunun Türkler tarafından değil, Rumlar tarafından atıldığının Türk yetkililerince beyan edilmesi tabiidir.

b- İlgi (b)’deki raporda zikredilen isimler arasında, ilgi (a)’daki yazıda adları bildirilen ve ilk kurşun attıkları iddia olunan şahıslar bulunmamaktadır.

c- İlgi (b)’deki raporda belirtilen şehitlerden Tahsin Recep Bey olarak adlandırılan Hasan Tahsin’in cesedinin diğerlerinden farklı olarak paramparça vaziyette Kordon üzerinde görüldüğü ifade olunmaktadır.

d- Harp Tarihi Başkanlığı Kütüphanesi’nde bulunan ve tetkike tabi tutulan tarihi eserlerden, ilk kurşunun Hasan Tahsin tarafından atıldığı sarahaten ifade olunmaktadır.

e- İlgi (b)’deki raporda, atılan ilk kurşunun etkisi ile Yunan müfrezesinin geldiği istikamette kaçtığı açıklanmakta ve bu da mezkur kurşunun Yunan müfrezesine refakat eden Rumlar tarafından değil, mukavemet maksadıyla bir Türk tarafından atıldığı intibaını doğurmaktadır.

2. Yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı 15 Mayıs 1919 günü Yunanlılara atılan ilk kurşunun gazeteci Hasan Tahsin tarafından atıldığının kabul edilmesi gerektiği kanaatına varıldığını, yapılacak anıta “İlk Kurşun Abidesi” adının verilmesinin uygun olacağı, ancak mezkur anıtta Hasan Tahsin’e büyük yer verilmekle beraber o günkü Yunan mezalimini aksettirmesinin de faydalı olacağına bilgilerinizi rica ederim.

Genel kurmay başkanı emriyle..

İmza: Turgut Sunalp, Orgeneral – 2.nci Başkan

Mümin Aksoy (Gavur Mümin) Hatıratı

Gazeteci Hasan Tahsin’i çok yakından tanıyan İstiklal Savaşı’nın en önemli casuslarından Mümin Aksoy (Gavur Mümin), hatıralarında işgal olayını anlatır. Bu hatıralar Mümin Bey’in akrabası yazar Naci Sadullah’ta ve Osmanzade Ailesi’nden tarih öğretmeni Saruhan Aksoy’da bulunmakta idi; Saruhan Aksoy vefat edince oğlu Mümin Orhan Aksoy tarafından Yaşar Aksoy’a armağan edildi. Bu hatırat içinde Hasan Tahsin’in işgalde ilk direnişi başlatması ile ilgili bölümler önemlidir. Gavur Mümin’in bu hatıratının ilgili bölümü 12 Şubat 1973 tarihli Demokrat İzmir gazetesinde Naci Sadullah Danış tarafından yayınlanmıştır.

Bu yazıyı, Naci Sadullah’ın ağzından sunalım:

“... Öğrendiğime göre “Ege Ekonomi” gazetesi genel yayın müdürü Bay Kazım Yenisey, idare heyeti ve haysiyet divanı kararı ile İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nden ihraç edilmiş. Sebebi; Av. Necdet Öklem Bey’in, Şehit Gazeteci Hasan Tahsin konusundaki iki yazısına gazetesinde yer vermiş olması. Zira Av. Necdet Öklem, o yazılarında İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin evvela bir kitapta, sonra da bir heykelle anıtlaştırmaya çalıştığı Gazeteci Hasan Tahsin Bey’in,

a - İlk kurşunu atmamış olduğunu, İzmir’in işgali sırasında Konak meydanında ilk kurşunu atmış bulunan vatandaşın kim olduğunun bilinmediğini yazmakta imiş,

b - Yine Necdet Öklem Bey’e göre Hasan Tahsin Bey, Yunanlılar tarafından sokakta değil, evinde şehit edilmiş, imiş!..

Gelelim gerçeklere;

Hasan Tahsin adını gazete sayfalarında ilk defa ortaya atmış olan kalem benimkidir. Bu isim, 15 yıldan fazla bir zaman önce, Şehit Yıldırım Kemal Bey’in Yeni Asır gazetesinde yayınladığım anılarında ortaya atıldı.

Sonradan bir tren istasyonuna ve İzmir’de iki okula ismi verilmiş olan Yıldırım Kemal, İstiklal savaşımızın kahramanlıklarıyla ün yapmış şehitlerinden biridir. Onun kendi el yazılarıyla savaş boyunca tutulmuş notlarını ihtiva eden kanlı defteri, kardeşi rahmetli Nejat Yıldırım Kemal eliyle bana teslim olunmuştur. Ben, o defterden derlediğim notları yazı haline sokarak yayınladığım sıralarda, yakın akrabam Jandarma Albayı Mümin Aksoy, emekli olarak henüz hayatta bulunuyordu. İstiklal Savaşı boyunca başında melon şapkayla, Mustafa Kemal’in İzmir’de bir numaralı casusluğunu yapmış olan bu kahraman Türk zabitinin hayatı da bir roman konusu idi. Bu gerçek romanı da kısmen kendisinden aldığım notlara ve belgelere dayanarak dostum Niyazi Ahmet Banoğlu’nun çıkardığı Yeni Tarih Dünyası dergisinde ben yayınlamıştım.

Gerek Mümin Aksoy’un ün yapmış lakabıyla Gavur Mümin’in, gerekse Yıldırım Kemal’in evvela Yeni Asır gazetesinde sonra da İstanbul’da çıkan Gece Postası gazetesinde yayınlanan anılarının Hasan Tahsin’e müteallik olan kısımlarında tam birbirine uygunluk vardı.

Her ikisinin de ayrı ayrı anlatmış olduklarına göre, İzmir’in işgali sırasında Mümin Efendi bir Jandarma Yüzbaşısı olarak, Yıldırım Kemal de bir İhtiyat Zabiti olarak (İkinci Mülazım) Sarı Kışla’da bulunmakta idiler. Yunan müfrezeleri Pasaport iskelesinden rıhtıma çıkacak iken, Yüzbaşı Mümin, teğmen Yıldırım Kemal’i oraya gönderip, olan biteni öğrenmekle görevlendiriyor. Gavur Mümin’in ilgili hatıratı şu şekildedir:

“15 Mayıs sabahı Yunan işgalinden çok az evvel Gavur Mümin ile 4.Kolordu Ahz-ı Asker Reisi Miralay Süleyman Fethi Bey, Sarı Kışla’da Fethi Bey’in odasında konuşmaktadırlar.

“.. Fakat Miralayın son kelimesini söylemesiyle, oda kapısının büyük bir hızla açılıp duvara çarpması bir oldu. İkimiz de hemen kapıya dönüvermiştik. Soluk soluğa odaya dalan genç Mülazımın (daha sonra şehit olan Teğmen Yıldırım Kemal) beti benzi bembeyaz kesilmiş güzel kumral yüzünde hayat renklerinden eser kalmamış gibiydi.

Koşup sokularak kumandanı askerce selamladı ve nefes nefese: “- Geliyorlar Miralayım”, dedi.

Arkasından da kesik kesik izahat verdi: “- İlk müfrezeleri Pasaport’a çıktı.. Fakat onların karaya çıkıp sıraya dizilmelerinden biraz sonra, orada, yanı başlarında arka arkaya iki bomba patladı.. Bombaların patlamasıyla ilk sıraya dizilmiş Yunan askerlerinin çil yavrusu gibi dağılmaları ve birbirlerini çiğneyerek Pasaport binasına doğru kaçmaları bir oldu. Yarım dakikacık içinde ortalıkta yere serilmiş beş altı ölüden ve yaralılardan başka kimse kalmadı. O sırada karşıdan koyu kurşuni elbiseli bir genç Pasaport binasına doğru yürüdü. Yaklaşınca tanıdım. O daha bir saat evvel Konak önünde karşılaşıp konuştuğum Hasan Tahsin Recep Bey idi.. Hani şu meşhur “Hukuk-Beşer” gazetesi sahibi Recep Tahsin Bey.. Birkaç saat önce Konak önünde kendisi ile konuştuğumuz zaman ona düşmanın gelmekte olduğunu söylemiştim. O zaman şaşılacak bir sükunetle gülümsemiş ve bana:

“- Gelecekleri varsa, görecekleri de var” demişti. Pasaport civarında başka Türk olarak hiçbir kimse olmadığına göre, belliydi ki bombaları o atmıştı. Ben acaba daha ne yapacak diye beklerken, tabancası ile de ateş edip, yerde yatanların ortasına doğru yürüdü. Orada durup Pasaport binasına doğru bakarak:

“- Madem ki geldiniz, ne kaçıyorsunuz ? Bu topraklarda size bu istikbal merasimini tekrarlayacak daha milyonlarca Türk var!” diye haykırdı. Fakat son sözleri bunlar oldu. Zira o anda Pasaport binası civarından açılan yaylım ateşi zavallıyı daha fazla konuşturmadı. Şehit olmuştu. Efzon askerleri yerlerinden fırlayıp biçarenin ölüsüne saldırdılar.

Bunları dinleyen Miralay’ın karşısındakine de sirayet eden vakur sükuneti, genç Mülazımın heyecanını yatıştırdı. O susunca Miralay bana bakarak gülümsedi:

“- Bize yarışır bir istikbal merasimi değil mi?”dedi.

O bu suali sorarken ben, bu büyük milletin kalbinde gerçek bir kahraman payesine yükselebilmenin müthiş zorluğunu düşünüyordum. İnsan bir ordunun, bir donanmanın ve onları destekleyen koskoca bir düşmanlık dünyasının karşısına tek başına dikilip meydan okuyabilen arkadaşım Tahsin Recep’in baş döndürücü irtifaına acaba başka hangi kahramanlıkla ulaşılabilirdi?..”

Hatıratın takdiminden sonra söz Naci Sadullah’ta:

“.. Bu olay rahmetli Tahir Bor’un sonradan açıklamış bulunduğu gibi, o zaman Frenk Mahallesi denilen yerde vuku bulmuş. Gerçeğin aynen böyle olduğunu bana sonradan, o sırada Pasaport iskelesinden görevli bulunan Fadıl Bey de söyledi. Bizim Samim Kocagöz’ün kayınpederi olan Sayın Fadıl Bey, çok şükür henüz hayattadır. Ve pırıl pırıl hafızası da hamdolsun nisyan ile malul olmaktan en az feza kadar uzaktır.

Böylece sanıyorum ki, asıl yanılma Konak meydanında atılan kurşunla, Pasaport iskelesinde patlayan bombayı karıştırmaktan ileri geliyor. Kaldı ki, rahmetli Ahenkçi Şevki’den naklen vaktiyle açıklamış olduğum gibi, Konak’taki kurşunu atmış adam da meçhul değildir, Saatçı Kambur Aziz Efendi’dir.

Biz o zaman resmi makamlarımızca Konak’taki kurşunun mürettep bir katliama bahane olsun diye Yunanlılar tarafından attırıldığı iddiasını benimsediğimiz için, Konak’ta patlayan kurşunun bilinen atıcısını saklı tutmuş, Pasaport’ta atılan bombanın ise elbette hiç lafını etmemiş idik”.

YARIN: Fadıl Dokuzeylül'ün hatıratı