Düğünümüz var a dostlar…

Pul defteri gibi bir fotografi, her insan, her çocuk bir renk, ayrı bir başlık, başörtüsü, ayrı kılık kıyafet, ama, yabanlık, düğünlük, el içine çıkılacak süs püste…

Ortadaki kim peki?

Evin hayvanı, hükmü insandan ileri belki. Da, o ne arıyor düğün yemeğinin ortasında, o da kısmetini arıyordur belki, ama, yerde yeşerti yok, su yok, ona koyulmuş bir şey de yok, bulurum umudunda, umarım bulur, umup umsuruk olmaz…

Gelinle güvey görünmüyor, olsalardı onların ayrı taht-ı revânı olurdu, bir gelin damat köşesi…

Sünnet düğünü mü yoksa, hac hayırlaması mı, ev yapıp çatıyı örttüler, bayrağı diktiler, onun şenlik yemeği mi?

Ah ne severim o köy düğünlerini, sofralarını, insanlarının kenetlendiği, oyunlara, halaylara durduğu, dokuz çangallı nergislerle ortalığı donattığı, kınacısı, dımbırtıcısıyla ortalığın şenlendiği ve odun ateşinde kazanlarda pişirilmiş kokulu keşkeklerle tatlı kılınan…

Ortada eşek var, çocuklar yok, kucak bebeleri var, yoksa hani eskinin, çocuklara taksi konvoyu gelip de onları gezdirdiği sünnet düğünlerinden mi kalma bu fotoğraf? Fotoğrafçısına mı sorsam, ya tılsım bozlursa…

Öyle ya bahçe var, sofralar var, kucakta bebeler var, koşuşturan yaramazlar yok, eşeği bırakmışlar kendi yerlerine… Belki eşek de çocukları arıyor…

Soldaki taze gelin, hani kucağında bebesi olan, çekirdek çitliyor, başında oyalar dolanmış başlığı, ah Sabiha Tansuğ, senin gelin başlıklarından…

Daha geçgin, yahut orta yaşlı olanların pullu, oyalı yazmaları, farklı başlıkları var, ağzı dili olsa da konuşsa, yahut bizim görgü göresemiz olsa da anlasak, anlatsak…

Eli çenesinde azcık hüzünlü olan da genç gelin sayılır, pullu yazmasını işveli dolamış saçlarına, ne düşünüyor ola?

Orta yaşlı kadının elindekini ilkin sopa sandım, ama, sanırım oklava, o halde sünnet düğünü ya oğlu ya torunu için, çünkü sünnet sırasında birinci derece kadın ana eline oklava alır, onu çevirttirirler, başka şey düşünmesin diye, avuntu kabilinden… Üç kız bir oğlan bebe var, o en geride, duvarın dibinde kendiyle baş başa oturan kim, niye ayrı duruyor cümbüşten?

Hepsinin şalvarları çiçekli, kendileri de duvarlar arasında avluda yani, kel toprak üstünde açmış çiçeklere benziyorlar…

Fotoğrafçısına söylesem de kaç kare çektiyse şöyle ortaya dökse, düğünün rengini görüp, rengine doysak. Bunlar sıradışı yönetmenlik kariyeri boyunca sirkleri, gösteri dünyasının sıra dışı kişiliklerini, mistik yaratıkları, Antik Roma karakterlerini kullanan Federico Fellini’nin görüp tanık olmadığı kareler; keşke göreydi…

Düğünü eksik olmasın kimsenin, düğün şenliği, düğün çiçekleri de…