Seçkin KOÇ

Bir bayramı daha geride bırakırken kendimde, bir araya geldiğim topluluklarda gördüm ki, insan çağının şafağında Homo Sapiens olarak en büyük sınavımızı “nasıl” ile olacak. Diğerinin dünyasını nasıl anlayacağımız, dinleyeceğimiz; onun dünyasına nasıl dokunacağımız… Buna odaklanabilen toplulukların bayram sohbetleri ancak yabancılaşma durumunu atlayabilecek ve psikolojik oyunlara başvurmadan samimiyet ile paylaşılabilir hale gelecek. 

***

İşte “paylaşılan dünyanın” adı Mitwelt varoluşçu tabirle. Son köşe yazımda dünyanın üç hali üzerine girizgah yapmıştım ve günümüzde çevre olarak andığımız biyolojik dünyanın karşılığı olan Umwelt üzerine kısaca bir şeyler karalamıştım. Bugün Umwelt ile eş zamanlı bakacağımız ikinci dünya haline , Mitwelt’e uzanalım istiyorum. Yine Rollo May’in Varoluşun Keşfi kitabından alıntıyla devam edecek olursam, “Mitwelt insanların kendi aralarındaki ilişkilerin dünyasındır.” Burada sosyal determinizmden, topluluğun birey üzerindeki etkisinden ve sürü psikolojisinden bahsetmiyor varoluşçular. Mitwelt, topluluğun içindeki bireylerin birbirleri ile etkileşime girdikleri ve o etkileşim neticesinde bireyin o topluluğa giren bireyden başka bir birey haline geldiği bir deneyimdir. Bu nedenle paylaştığı ortak dünyanın içerisinde birbirine dokunan değerler, birbiriyle örtüşen anlamı yakalayabilmek ya da yakalayamamak Mitwelt’in gelişiminin de kurgusunu tasarlıyor bir bakıma.

***

Benim için bayram sohbetinde yer aldığım topluluğun anlamı ve değeri, kendimi o ilişkiler ağına dahil ediş şeklime bağlı olarak çerçeveleniyor. İşin içine tabi bu noktada Mitwelt’in bana göre olmazsa olması üç bileşen de dahil oluyor: Aidiyet, Güven ve Sevgi. Bu üç olgunun da varlığı sadece biyolojik seviyede karşılık bulamaz. Aidiyet, güven ve sevgi diğerine duyulan “duygusal bağlılığın” özüdür ve burada Umwelt’teki gibi fiziksel çevreye uyum sağlayabilmek kadar kesin çizgilerden söz edemeyiz. Örneğin ben rüzgarlı bir bayram sabahı yapılan aile kahvaltısında, yaz ortasında üşüyen bedenimi ve dürtülerimi takip ederek onun bulunduğu ortama uyum sağlayabilmesi adına gereken şalı omuzlarıma alarak kahvaltıya oturabilirim. Ancak kahvaltı sofrasındaki diğer dört kişi ile geliştireceğim etkileşim çok boyutludur ve görece muğlaktır. Çünkü diğerlerinin o sofyaya sunacağı duygusal bağlılık bizim topluluğumuzun Mitwelt’inin nereye sürükler, bilinmez.

***

Haliyle fırlatıldığımız bu dünyada bana sorarsanız ilişkilerin nasıl bir bağlamda paylaşıldığı kritik önem taşıyor. Birbiriyle karşılaşan iki insanın, o karşılaşmadan doğacak potansiyel değişime gönül gözüyle katkı sunabilmesi işin özü. Benim bakış açıma göre büyüten ve geliştiren bir Mitwelt’in tesisi samimiyetten geçiyor. Samimiyet ile katılacağınız o ilişkiye ve diğerine sunacağınız farkındalık kadar kıymetlisi yok. Kısacası, bir tabak tatlıyı hızlıca yiyip, bir fincan kahveyi boğazına dizilerek içen akrabalarınızla ya da dostlarınızla “benim aşım senin aşını döver” kıvamında bir sohbete sıkışıp kalmışsanız, orada Mitwelt’in varlığından pek de söz edememişiz demektir. Darısı diğer bayramlara diyelim…