HABER/ Serdar ÇELENK

Ülkemiz 12 bin 500 yıllık tarihi ile uygarlıklara ev sahipliği yapmış. Tarımın ilk uygulandığı Göbekli Tepe’si ile, her türlü ürünün yetişebildiği verimli toprakları ve uygun iklimi ile benzersiz bir ülke. Tarih dersen en eskisi, mutfak dersen en lezzetlisi, insan dersen en konukseveri, Allah her şeyi vermiş. Akıl da vermiş. Ama bize fikir vermemiş. Fikrimiz de olmayınca katma değeri yüksek turizmi yapamıyoruz.

Rehberlik mesleğine başladığım ilk yıllarda, ülkemize gelen turistlerin ana ilgi alanları tarihi yerleri, ören yerlerini gezmek ve bilgilenmekti. Birkaç ülkeyi gören turist kendisini ciddi ciddi gezgin olarak adlandırıyordu. Turlarımız ören yeri ağırlıklıydı ve bütün gün dağ tepe dolaşırdık.

Kolaylaşan ve ucuzlayan seyahat olanakları ile artık gezilen ülke sayısı onlarla ifade edilebiliyor. Birkaç kitapla sınırlı olan bilgi kaynakları ise günümüzde internet üzerinden sınırsız denecek hale geldi. Birkaç yüz ile sınırlı kalan fotoğraf çekmek, anıları kayıt altına alma işi de cep telefonu ile çocuk oyuncağı haline geldi. Hem de en iyisinden…

İnsan nasıl sürekli değişim içinde ise, ona bağlı olarak da turizm hızla değişiyor. Bilgi yerini görselliğe ve yüzeyselliğe bıraktı. Artık turist profesör olmak istemiyor. Gezmek, görmek, yemek, içmek ve deneyimlemek istiyor. Bu nedenle sektördeki başarı, gelişimi ve değişimi takip etmekle gerçekleşiyor.

Turizm boyut değiştirdi

Bir sandviç, elma, portakalla dağ tepe tarih peşinde koşan turistin nesli tükendi. Böyle bir turizm şekli artık yok. Peki ne var? Tarih ile ilgilense bile yereldeki farklılıkları tanımak, yemekleri tatmak, insanların nasıl yaşadığını bilmek isteyen turistler var. Sağlıklı yaşamak, yaşlanmak isteyen turistler var. Özel tatlar peşinde koşan turistler var. Hepsinin ötesinde kendisini özel hissetmek isteyen turistler var.

Neden farklı turizm yapalım?

Dünyada iki türlü turizm var. Biri pek çok ülkede olan ve rekabete açık olan deniz-güneş-kum turizmi. Tabi arzı çok olduğu için rekabeti çok ve ucuz pazarlanan bir turizm şekli. Diğeri ise çok az ülkede veya tek bir ülkede sunulan hizmet ve ürünleri içeren katma değeri yüksek özel turizm. Biz sizce hangisini yapıyoruz? Maalesef birincisini...

Yani balın en güzeline sahipken, keçiboynuzundan bal çıkartmaya çalışıyoruz.

Neden mi? Çünkü diğer turizm şekli, elinizdeki değerleri bilmek, tanımak, araştırmak ve bu malzemeden en değerli ürünü hazırlamak kolay değil. İmkansız mı? Kesinlikle hayır. Ancak çalışmak, araştırmak, denemek, çok emek vermek gerekiyor.

Gastronomi turizmi de ne ola?

İşte o çok gelir getiren turizm şekillerinden biri de Gastronomi Turizmi. Turist dediğin kişi meraklıdır, eski tabirle “mütecessis”. Gezdiği ülkenin her şeyini merak eder. Örfünü, adetini, yenileni, içileni, konuşulan dilini. Bir de bunu kendisi de deneyimlemek ister genellikle. Öğrendiği üç beş kelime ile anlaşamasa da, şirin olmayı başarır. “Türkiş kebab çok güsel...”

Gün içinde görmeyi planladığınız beş yerden birini görmeseniz olur da, “bugün de yemek yemeyeyim” diyen turiste henüz rastlamadım. Doğal bir içgüdüdür yemek. Bilinç altımızdaki aç kalma, ölme korkusu nedeniyle. Hani bebek doğar doğmaz, kimse söylemeden annesinin memesinden süt emmesi gibi. O zaman bu turist yemek yiyecek...

Bazıları da, bizde de olduğu gibi, bunu zevk, keyif haline getirmiş. Yani karın doyurmanın çok ötesine geçmiş. Sadece kendi mutfağını değil, gezdiği ülkelerinin mutfaklarını da deneyimliyor, keyfini çıkartıyor.

Bazıları ise sırf bu amaçla seyahat ediyor. İşte buna biz Gastronomi turizmi diyoruz. Amaç gezerken acıktım, bir şeyler yiyeyim değil. Sırf bu amaçla, planlı, programlı evinden çıkacak, yemek atölyelerine katılacak, peynir yapmasını öğrenecek, tarladan domates biber toplayacak, yerelde yapılan yemekleri aynı koşullarda lokal insanlarla hazırlayacak ve afiyetle hep birlikte yiyecekler.

Ülkemize çok ucuz fiyatlarla gelen, hatta Türkiye’yi sadece ucuz olduğu için tercih eden deniz turisti bir yanda, ondan on kat daha fazla para harcayan Gastronomi Turisti diğer yanda. Biri ülkemizi tüketiyor, diğeri tüketmeden tüketiyor. Biri sürdürülebilir turizm, diğeri süründürebilir turizm.

Ülkemiz 12 bin 500 yıllık tarihi ile, yerleşik uygarlıklara ev sahipliği yapmış. Tarımın ilk uygulandığı Göbekli Tepe’si ile, tropik meyveler dahil her türlü ürünün yetişebildiği verimli toprakları ve uygun iklimi ile benzersiz bir ülke. Tarih dersen en eskisi, mutfak dersen en lezzetlisi, insan dersen en konukseveri, Allah her şeyi vermiş. Akıl da vermiş. Ama bize fikir vermemiş. Fikrimiz de olmayınca katma değeri yüksek turizmi yapamıyoruz.

Alternatif turizm diyoruz ya. Bizim ülkemizde bırakın alternatif turizmi, alternatifsiz turizm yapacak o kadar çok malzememiz var ki, deme gitsin. “Var da ne oluyor?” derseniz, cevap şu ; Biz hala en ucuz ve rekabeti zor olan deniz-güneş-kum üçgeninde, dar alanda kısa paslaşmalar yapıyoruz. Üzgünüm ama, hal-i pür mealimiz bu!

Çözüm önerimiz

Derdimizi anlattık, peki çözüm önerimiz yok mu? Tabii ki var. Çin ve Fransız mutfağı ile birlikte dünyanın en ünlü 3 mutfağından biri olan Türk mutfağı gibi bir değerimiz varken, kalkıp ucuz turizm rekabetine girmek utanç verici. Sadece Gastronomi Turizmi değil, farklı ilgi alanlarında, global görüp yerel uygulayarak turizm gelirlerimizi hızla yükseltebiliriz.

Çünkü turist kendinde olmayanı görüp, deneyimlemek istiyor. Bizde de ondan istemediği kadar var. Tarih, müzik, yemek, sağlık… Bence çok ders çalışmamız gerekiyor. Dünyada bu işler nasıl yapılıyor, ona bakıp kendi malzememizle yeni bir turizm üretmeliyiz.

Doğru turizmin turist sayısından değil de, turizm gelirinin yüksekliğinden oluştuğunu öğrendiğimiz an, bu iş yoluna girmiştir. Haydi rast gele…

Ege Gastronomi Turizmi Derneği

Çok değerli 5 farklı mutfağı ve 8 bin 500 yıllık tarihi ile çok özel bir liman kenti olan İzmir Ege’nin çekim noktasıdır. Ege Gastronomi Turizmi Derneği bu derece büyük bir zenginliği turizmde değerlendirmek için, üç yıl önce Serdar Çelenk başkanlığında bir grup gönüllü tarafından kuruldu. Turizm ve Gastronomi sektörlerinden oluşan üyeler, rehberler, seyahat acentesi çalışanları, şefler ve restoran sahipleri ile yemek yazarları başta olmak üzere, gastronomiye ilgi duyan kişilerin üyelerini oluşturduğu dernek, geçtiğimiz üç yıl içinde pek çok çalışmaya imza attı. Üniversitelerin Gastronomi bölümlerinde görev yapan akademisyenler de çalışmaların bilimsel tarafını oluşturuyor.

Dernek ilk olarak kentin lezzet haritaların yaptı. Konferans, panel, radyo-televizyon programları, yazılı yayın organlarında yüzlerce haberle Gastronomi Turizmini anlatmaya çalıştı. Dernek önümüzdeki dönemde yerel yönetimlerle birlikte mutfak atölyeleri çalışmalarına başlayacak. Bunun yanında zeytin ve zeytinyağı, bağ ürünleri, peynir ve yerel mutfaklar konusunda eğitim çalışmaları yapacak.