Haber/ Gökçe ADAR

Oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşları (STK), belli bir kesime yardım etmek amacıyla kuruldukları gibi aynı zamanda dezavantajlı grupların seslerini duyurmaları için oluşturdukları birer topluluktur. “STK” ve “Demokrasi” kavramları, birbirinden ayrılmayan kavramlardır. Çünkü bir ülkenin STK sayısı, o ülkenin demokratikliği hakkında fikir verir. Son zamanlarda iktidara olan güvenin azalması ve çözülemeyen toplumsal sorunların devam etmesi, Türkiye’de STK’ların gücünü daha da etkin şekilde ortaya çıkarmıştır. Türkiye’de, kadın, engelli, çocuk, LGBTİ ve mülteci hakları gibi dezavantajlı gruplara yönelik faaliyetler yürüten STK’lar başta olmak üzere çok çeşitli alanlarda yaşanan sorunların çözümü ve demokratik bir ortamın oluşması için çabalayan sivil toplum kuruluşları yer almaktadır.

Oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösteren ve devletin yetersiz kaldığı durumlarda kişileri örgütleyip, belli bir amaca hizmet etmesi için üçüncü yapıyı temsil eden topluluğa Sivil Toplum Kuruluşları yani kısa adıyla STK denilmekte. STK, ülkemizde sivil alanlarda faaliyet göstermekte. STK’lar toplumun her kesiminde faaliyet göstermeyi amaçlar. Kısaca, Sivil toplum, örgütlü toplum demektir. Kişiler, devlet içinde, sosyal, ekonomik veya siyasal konulardaki amaçları için örgütlenerek, çeşitli gruplar oluştururlar. Bu oluşan gruplar tarafından, eylemler gerçekleşebilir, protestolar yapılabilir, siyasi bir hareket başlatılabilir. Dolayısıyla, STK denildiği zaman demokrasi kavramından söz etmek mümkündür. Çünkü STK, bir ülkede demokrasinin olduğunun bir göstergesidir. Kişiler, STK çatısı altında özgürce buluşarak, gönüllü olarak hizmet verebilir, bu topluluğun protestolarına, çalışmalarına kendi isteğiyle katılabilir.

Bir ülkede, var olan STK sayısı da o ülkenin demokratikliğiyle doğrudan ilişkilidir. Öyle ki, STK’ların fazla olduğu bir ülkede, demokrasinin güçlü olduğu ifade edilir. Çünkü, STK’lar çoğunlukla, toplumda dışlanmış, istenmeyen veya toplum tarafından kabul görmeyen bireylerin kendilerini özgür hissettiği, çalışmalar ürettiği yerlerdir. Batı Avrupa’da yaşanan gelişmeler sivil toplumun varlığı için demokrasinin varlığı, demokrasinin varlığı için de sivil toplumun varlığının zaruri olduğunu gözler önüne serer. Liberal düşünce ve değerlerin var olduğu Batı Avrupa ülkelerinde demokrasi ve sivil toplum birlikte gelişme gösterir. Türkiye’de ise, Batı Avrupa ülkelerine benzer olarak, sivil toplum ve demokrasi birlikte gelişir. Sivil toplum örgütlenmeleri, Türkiye’nin demokratikleşmesine, daha çok sesli bir ülke olmasına katkı sağlamıştır.

121 BİN STK

İstatistiki verileri baktığımızda Türkiye genelinde 121 bin 916 dernekte 41 bin 758 kişi istihdam ediliyor. Derneklerin 2020 yılı gelirleri ise 27 milyar lirayı geçti. Ülkemizdeki derneklerin 38 bini mesleki ve dayanışma amaçlı olarak faaliyet gösteriyor. Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye'de 121 bin 916'si aktif, 197 bin 225'i fesih halinde olmak üzere toplam 319 bin 141 dernek bulunuyor. Derneklerin gelirleri de geçen 5 yıllık süreçte 12 milyar 247 milyon 141 bin liradan 2020 yılı sonunda 27 milyar 639 milyon 976 bin liraya yükseldi.

Derneklerin bölgelere göre dağılımına bakıldığında Marmara Bölgesi 42 bin 935 dernekle yüzde 35'lik paya sahip. Ege Bölgesi ise 15 bin 932 dernek ve yüzde 13'lük oranla İç Anadolu bölgesinin ardından üçüncü sırada yer alıyor. Ülkemizde sivil toplmum örgütlenmesinin en az olduğu bölge ise Doğu Anadolu. 6 bin 718 dernek ve ülke genelinde yüzde 5.5'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi son sırada yer alıyor.

Derneklerin faaliyet alanına göre dağılımında ise Mesleki ve Dayanışma Dernekleri 38 bin 146 ile ilk sırada yer alıyor. Bunu 27 bin 432 ile spor ve sporla ilgili dernekler, 18 bin 345’I de dini hizmetlerin gerçekleştirilmesine yönelik kurulmuş dernekler izliyor. Listenin en sonunda ise 16 dernekle çocuk dernekleri bulunuyor. En fazla hemşehri derneği ise yüzde 54'lük oran 9 bin 19 sayı ile Marmara Bölgesi'nde yer alıyor. Derneklerde tam zamanlı istihdam edilenlerin sayısı ise, son 14 yılda yaklaşık 8 kat arttı. 2006 yılında 3 bin 940 kişi derneklerde çalışırken bu sayı 2020'de 41 bin 758'e çıktı. Gönüllü çalışan sayısı da benzer bir artış gösteriyor. 2006'da bin 65 iken olan gönüllü sayısı 55 kat artarak 60 bin 359'a yükseldi. Ancak ne yazık ki, 2020 yılında pandeminin de etkesiyle düşüşe gecen gönüllü sayısı 36 binlere geriledi.

STK ÇALIŞTAYI

Peki bir kadar çok dernek ne yapıyor? Birbirleriyle iletişimleri var mı? İşte bu amaçlarla geçtiğimiz ay İzmir’de Cumhurbaşkanlığınca finanse edilen ve İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen Yasal Çerçeve ve Kapasite Geliştirme Projesi kapsamında bir çalıştay düzenlendi. STK’ların önünü açmak amacıyla gerçekleştirilen bu çalıştaya, İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy ve Vali Yavuz Selim Köşger’in yanı sıra, akademisyenler, STK temsilcileri ve kamu görevlileri katıldı. STK’nın gücünün vurgulandığı çalıştayda konuşan İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, Türkiye'de, STK'ların her geçen gün artığını ifade etti. Ersoy,“Emniyetteki bir dernekler masasını alıp bugünlere getirdik, Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğünü kurup illerde il müdürlüklerini oluşturacak bir yapıya kavuşturduk. Her geçen gün gönüllü çalışmalarının, sivil toplum kuruluşu çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu çok daha iyi idrak eder hale geldik. Yaşadığımız ağır felaketlerde, kamu kurum ve kuruluşlarının, AFAD organizasyonunda birlikte çalışmasının ne kadar önemli olduğunu gördüysek, bizim boşluklarımızı sivil toplum kuruluşlarımızın ve gönüllü kuruluşlarımızın ne kadar güçlü bir şekilde doldurduğunu da gördük. O anlamda, İzmir’de yaşadığımız depremde de ‘İyi ki varlar’ dedik” diye konuştu.

GÖĞSÜMÜZÜ KABARTIYOR

Farklı ülkelerde zor şartlar altında yaşayan insanlara Türkiye STK temsilcilerinin yardım etmesinin gurur verici olduğunu da dile getiren Ersoy, şöyle devam etti: “Gerçekten bugün uluslararası alanda marka olmuş, güçlü şekilde ülkemizi temsil eden, Afrika’nın susuz bir köşesinde bir Türk bayrağı altında çeşme kurmaya çalışan sivil toplum kuruluşlarımız var. Savaşlardan bunalmış, barınacak yeri, yiyecek aşı kalmamış insanlara, hayatımız boyunca hiç tanımadığımız, bir kere daha karşılaşmayacağız insanlara yardım etmek amacıyla hareket eden, Haiti’den Şili’ye kadar yaşanan ağır felaketlerde, onların yanında olmak isteyen, tam da ‘insanlık nedir, nasıl olmalıdır?’ sorularının en ağır şekilde sorulduğu ortamda, bizim sivil toplum kuruluşlarımızın orada var olması, insanlık adına göğsümüzü kabartıyor.”

Sivil Toplum Olgunlaşıyor

Vali Yavuz Selim Köşger ise, Türkiye’nin çeşitli aşamalardan geçerek bugünlere geldiğini hatırlatıyor. Köşger “1980 öncesi Türkiye’nin dernek görünümlü birtakım oluşumlardan çektiği sıkıntılar sebebiyle, 12 Eylül Anayasası’nda, dernekleri zapturapt altına almak amacıyla birtakım hükümler konmuş ve 2908 sayılı Dernekler Kanunu çıkarılmıştı. Türkiye, giderek olgunlaşıyor. Bu alanda da gelişmeler kaydediliyor. Zapturapt altına alınması gereken bir oluşum gözüyle bakılan derneklere, şimdilerde devletimiz ve bakanlığımız, birtakım faaliyetlerle ve projelerle, maddi destekler sağlıyor, seminerlerle ve toplantılarla sivil toplum kuruluşlarımızı çeşitli alanlarda eğitmeye çalışıyor. Olması gereken budur” diyor. Örgütlü toplumun, demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından biri olduğunun altını çizen Köşger, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Dernekçilik bir gönül işi, fahri bir iştir. Bu anlamda onları sıkıntılı bir grup olarak görmek yerine, farkındalığı yükseltip mevzuat çerçevesinde yapmak istedikleri işleri, herhangi bir sıkıntı olmadan yapmalarını temin etmek ve kendilerine rehberlik etmek gerekir. Bakanlığımız ve genel müdürlüğümüz de gereken rehberliği sağlıyor. Gönüllülük esasına dayanarak yapılan bir işin üzerine sıkıntılı şekilde gidilirse insanlar caydırılmış ve cezalandırılmış olur. O da demokratik toplumların vazgeçilmez unsuru olan işleyişi ve toplumun gelişmesini engeller”.

'GÖNÜLLÜLÜK STK ÜZERİNDEN YÜRÜYOR'

Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel de modern toplumun en önemli gelişmişlik göstergelerinden birinin, bireylerin toplumsal sorunların çözümüne yönelik faaliyetlere gönüllü olarak katılma düzeyleri olduğunu hatırlatıyor. Prof. Dr. Adıgüzel “Gönüllü hizmetler, üçüncü sektör de denilen, kar amacı gütmeyen STK’lar üzerinden yürütülüyor. Sivil toplum düşüncesi, Türkiye’deki demokratikleşme sürecinden ayrı ele alınamaz. Gerçek bir sivil toplum ancak demokratik bir ortamda gelişebilir. Yani demokrasi ve sivil toplum bir bütünün parçaları gibidir. Hatta devleti yönetmeye talip olan siyasi partiler bile örgütlenme hakkının kullanılması bağlamında sivil toplumun önemli bir parçasıdır. Siyasi partilerin adayları, aslında seçilip, parlamentoda görev alana kadar birer sivil toplumun temsilcisidir. Neticede siyasi partiler birer devlet kuruluşu olmayıp, benzer dünya görüşlerine sahip insanların bir araya gelerek örgütlendiği ve yönetime talip oldukları sivil oluşumlardır. Diğer taraftan devletin, hükümetin politikalarını etkilemek üzere örgütlenen baskı grupları, demokratik yönetimlerin önemli bileşenleridir” şeklinde konuştu.

'HEGEL İLE ÇIKTI'

STK kavramının çok eski bir kavram olduğunu da vurgulayan Adıgüzel, “Türkiye açısından sivil toplum, kavramsal olarak çok yeni ve dolayısıyla bir sivil toplum kültüründen bahsetmemiz zor. Batıda da Eski Yunan’a kadar götürülebilmekle birlikte, ilk kez Hegel tarafından, modern ulus devletin bir ürünü olarak, ulus devletin yasal çerçevesinde, bireysel hakları korumayı amaçlayan grup, kurum, kuruluş ve pratikleri içinde barındıran, devlete bağlı olmayan her türlü girişimi ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Türkiye’de de gerek demokratikleşme, gerekse modernleşme doğal toplumsal dinamikler ile ortaya çıkan, tabandan gelen bir tazyikle oluşmamış, yukarıdan aşağıya yayılmak istenen bir biçimde kendisini göstermiştir. Yani sivil toplum oluşumumuz bile devlet eliyle oluyor” dedi.

Her platformda seslerini duyurmaya çalışıyorlar

Günümüzde, siyasete ve siyasal iktidara karşı güvensizliğin artması STK sayısının da artmasını sağladı. Bu STK’lar arasında özellikle kadın hakları, çocuk hakları, engelli ve hasta hakları, LGBTİ ve mülteci hakları gibi dezavantajlı gruplara yönelik çalışmalar ve çevreci gruplar oldukça aktif. Bir çatı altında toplanan STK temsilcileri, oluşturdukları topluluklarla her platformda seslerini duyurmaya çalışıyor. Öyle ki, teknolojinin hızla gelişmesi, her geçen gün sosyal medya kullanıcıların artması bu STK’ların daha bilinir ve daha görünür hale gelmelerini sağladı. Özellikle son yıllarda kadın cinayetlerine karşı sivil toplum örgütleri ve oluşturulan platformlarla, halkın ve siyasi iktidarın gerekli önemler alması, yasalarda değişiklikler gerçekleştirmesi bakımından bu kuruluşların çabaları dikkat çekicidir. Halen birçok kadın kuruluşu kadın cinayetlerinin durdurulması, gerekli yasal düzenlemelerin ve korumaların sağlanabilmesi konusunda yoğun mücadele vermektedir. Kadın örgütleri kadar LGBTİ bireylere yönelik STK’lar da aktif bir şekilde çalışmalar yürütüyor. Öyle ki, LGBTİ kavramı bile bilinmezken kurulan sivil toplum örgütleriyle, bu kavram ortaya çıkmış, sosyal medya ve internet aracılığıyla, yaşadıkları ayrımcılık, eşitsizlik ve dışlanmalar duyurulmaya başlanmıştır. Türkiye’de dezavantajlı gruplardan olan mülteciler de tıpkı LGBTİ bireyler gibi kurdukları STK’larla son dönemde daha görünür oldular. STK çatısı altında çeşitli faaliyetlerle, uğradıkları eşitsizliğin önüne geçmeye çalışan mülteciler, kendilerine sunulan hizmet ve yardımların yeterli olmaması nedeniyle, STK bünyesinde seslerini duyurmaya devam ediyor. Türkiye’de Suriyeli mültecilere yardım eden 46 ulusal ve 18 uluslararası STK bulunuyor.